Popülist Kültür Hareketi
Cumartesi öğle namazının ardından Sultanahmet Meydanında ABD de 11 Eylül’ün yıl dönümünü bahane ederek Kur’an-ı Kerim yakma eylemine girişen papazları protesto ettikten sonra Milli Gazete Muhabiri Eser GEDİK ve tarih öğrencisi Şeref YUMURTACI ile Çorlulu’da kısa bir muhabbet ettim. Ardından da facebook da davetini aldığım ve katılacağımı belirttiğim “Popülist Kültür Hareketi” Tanıtım Toplantısına katılmak üzere Sultanahmet’te Türkiye Yazarlar Birliğinin bulunduğu Kızlarağası Medresesine geçtim.
“Popülizm: Halkın Siyaseti Siyasetin Halkı” başlığıyla yapılan davet icabet ettiğimde ilk dikkatimi çeken katılımın çok düşük oluşuydu. Facebook davet sayfasında 70 den fazla kişi geleceğini belirtmiş olmasına rağmen programın başlangıç zamanında çok küçük bir topluluk vardı. Hazırlanan bahçede popülist kültürün ne olduğunu bizlere açıklayacak olan panelistler ise eksiksiz hazır ve karşımızdaydı. 6 güzel insan karşıladı bizleri. Ali Akyurt , Melek Arslanbenzer, Esma Güneş, Yunus Bilge Özdemir, Fazıl Baş ve Orkun Elmacıgil.
Popülist Edebiyat Dergisi Fayrap’ta yazan ve Popülist Kültür Hareketinin temellerini burada atan altı arkadaş bizlere bu hareketin yola çıkış noktalarını anlattılar. Sonuç olarak “Kendinizi “Seçkinci Halkçı bir Hareket” mi yoksa “Halkçı bir hareket” mi olarak görüyorsunuz” soruma bir cevap alamamış olsam da gördüğüm o ki halkın siyasetinden çok siyasetin halkının konuşulduğu bir tanıtım toplantısına konuk oldum.
Popülist Kültür Bildirisinin Esma Hanım tarafından okunması ile başlayan tanıtım toplantısında eğer “MSP’nin Kuruluşunu 3. Cumhuriyet olarak görebilirdik ama siyasete girdikleri için onlar da kaybettiler” denmemiş olsaydı bu hareketin Milli Görüş Hareketini taklit etme tahammülünde olduğunu düşünebilecektim. Ancak İslamcılığın resmi siyasete girmeye çalıştığını ve resmi siyasetin içine girildikçe de halktan uzaklaşıldığını belirten Hareketin öncüleri beni şaşırttılar.
Ali Akyurt Popülizmin Elitizme karşı düşünüldüğünü belirttikten sonra popülizmin halkı küçük görmeye de karşı olduğunu da belirtti. Halkın karşısına Seçkinleri yerleştiren Ali Akyurt seçkinleri de ikiye ayırmayı ihmal etmedi. Seçkinci Seçkinler ve Halkçı Seçkinler. Seçkinci seçkinleri torpil imkanına sahip ve bunu kullanabilen insanlar olduğunu buna karşı Halkçı Seçkinlerin seçkin olmasına rağmen halkı terk etmediklerinin altını çizdi. Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl gibi doğuştan varlıklı ve seçkin kişilerin halktan kopmamış olmasını Halkçı Seçkinler sınıfına örnek gösteren Ali bey halkın Seçkinci Seçkinlerin cenazelerine katılmadığını ancak Halkçı Seçkinleri milyonlarca kişi ile birlikte defnettiklerini belirtti.
Ankara’dan toplantıya katılan Melek Arslanbenzer “halk” kelimesine internette verilen cevapların ne kadar kalitesiz olduğunu ve halk ile dalga geçen insanların olduğunu ortaya koyduktan sonra “Ne cahilleri örnek almak ne zenginlere tü-kaka demek için buradayız” diyerek özetledi konuşmasını. İslam’ın ilk zamanlarından örnek veren melek Hanım Müslümanlığı kabul eden grupların çoğunlukla fakirlerden oluştuğunu ve zulmedenlerin ise genellikle zenginlerden meydana geldiğini beyan ettikten sonra 3. bir guruba dikkat çekti. Hz Hamza, Hz. Ebubekir gibi Müslüman hem ahlaki hem de maddi olarak seçkin olan zenginler.”Biz biraz daha buraya hitap ediyoruz” diyen Melek hanım “Referanduma Evet diyenler halktır, hayır diyenler seçkinler diyemeyiz. Hepsi halktır” dedikten sonra “Popülizm halkın yanında olmak değildir halk olmak demektir” açıklamasını da yaptı.
Yunus Bilge Özdemir ise eskiden popülizmin karşısında katı bir blok olduğunun altını çizdikten sonra günümüzde popülizmin sadece bireyselliğe karşı olduğunu dile getirerek halk kelimesinin ahlaktan geldiğini dile getirdi.
Toplantının en genç konuşmacısı 20 yaşındaki Orkun Elmacıgil ise “Elitizmin artık Türkiye’de öttüreceği boru kalmadı” diyerek toplantıya noktayı koydu. Elitleri de halkın yürüyüşüne göre yürüyüş yapan insan taifesi olarak tanımlamayı uygun gördü.
Son olarak da Esma Güneş Popülist Kültür Hareketini “hakikate kapalı yada açık olmak” bağlamına oturttu. Ebu Cehili ebu cehil yapan bilgisiz olması değil gerçeklere kulağını kapamasıydı diyen Esma Hanım dinleyicileri Popülist Kültür hareketine katılmaktan alıkoyacak iki seçenek olduğunu belirtti. Birincisi Halkın cahil olduğu algısı ikincisi ise kibir.
Ardından geçilen soru cevap bölümünde Melek Hanım ve Esma Hanımın gelen sorulara cevap vermek yerine soru soran katılımcıları küçük gören bir tavır içersine girerek kendilerini soyutlamaları popülist bir yaklaşımdan çok uzak kaldı. Soru cevap kısmında soru sormak isteyen dört katılımcı toplantı sahiplerinden cevap yerine “o bizim konumuz değil” yanıtını alınca toplantı sona ermiş oldu.
Popülist Kültür Hareketinin kendisini oturttuğu temeller ile temsilcilerinin kendisini oturttuğu temellerin çok fazla örtüştüğünü söyleyemeyeceğim. Sanırım bu hareketin ivme kazanması için çok daha fala toplantıda çok daha fazla fikirle istişare etmesi ve kendilerine çekidüzen vermesi gerekecek. Çıkılan güzel yolda muvaffakiyete ulaşmak için daha fazla gayrete ihtiyaçları olacak.
20/Eylül/2010
Tevfik YAZICILAR
Popülist kültür bildirisi
1. Popülist Kültür Hareketi, halklaşma önerisiyle yola çıkıyor. Biz bugün siyaset ve kültür ortamında birçok başka düşüncenin yaptığı ya da ileri sürdüğü gibi halk adına konuşmak iddiasında değiliz. Halk adına konuşma iddiasında bulunanlar, ideolojileri ne olursa olsun, kendileri ile halk arasına hiyerarşik bir mesafe koyarak başlıyorlar işe. Gidilecek yolu kendilerinin daha iyi bildiğini söylüyorlar. Bir eğitmen rolü üstleniyorlar. Bu da aslında halihazırda tecrübe ettiğimiz şekliyle devlet ile millet, kendilerini seçkin kabul edenlerle halk arasındaki ayrımın sürdürülmesi anlamına geliyor. Değişen sadece buna talip olanların kimliği oluyor. Popülist Kültür Hareketi, öncelikle bu ayrımı reddetmenin, bu oyunu terk etmenin gerektiğini söylüyor.
2. Dolayısıyla bugün mevcut mevzilerden hiçbirini ele geçirmek ya da bunlardan kendimize pay biçmek için yola çıkmıyoruz. Kimsenin halk karşısında daha ayrıcalıklı bir yeri olduğunu kabul etmiyoruz. Üreten halk ise, bizim de yerimizin ancak halkın durduğu yer olduğunu söylüyoruz yalnızca. Halk yağmurda ıslanıyorsa biz de ıslanmalıyız. Halkın acısı ya da sevinci bizden beri değildir. Bu acı ya da sevinci duymamızı engelleyen ne varsa bunları tasfiye etmeyi, bunlardan uzak durmayı teklif ediyoruz. Halkla birlikte bunları göğüsleyip aşmalıyız. Bireysel kurtuluş sandığımız şeyler gerçekliğe yüz çevirmekten başka bir anlam taşımıyor.
3. Bugün kültürel alan çeşitli gruplar tarafından paylaşılmış durumda. Ya kimse bir diğerinin alanına karışmıyor ya da herkes bir diğerinin alanına alternatif araçlar üretmeye çalışıyor. Herkes kültür üzerinde kendi iktidarını ilan etme peşinde. Böylece parçalanmışlık sürekli hale getirilmek isteniyor. Fakat bütün bunlar halk dışarıda bırakılarak yapılıyor. Bu da karşı karşıya bulunduğumuz gerçekliğin üstünün bu tarz kavgalarla örtülmesine yol açıyor. Halbuki yaşadığımız gerçekliğin, halkın yaşadığı gerçekliğin parçalanarak ya da estetize edilerek üstü örtülemeyecek kadar katı olduğunu görüyoruz.
4. Katı gerçekleri konuşmayı; bu gerçeklere uzaktan, dışarıdan değil, bizzat içinden bakmayı, halkın yaşadığı tecrübenin bir parçası olarak bu gerçekleri konuşmayı teklif ediyoruz. Bir doğrudanlığa ihtiyacımız var. Bunu kültürel alanın her yerine tatbik edip yeni bir anlayış, okuma, bakış olarak hayata geçirmek için yola çıktık. Bu anlamda şiir, edebiyat, sinema ne olursa olsun kültürel ve siyasi alanın hiçbir veçhesi bu bakışın dışında tutulamaz.
5. Halk birçoklarının kabul ettiği gibi cahil bir kitleden ibaret değildir. İster üretim sahasında ister farklı sahalarda hayatı tecrübe edişinde olsun hakikate direkt temas edecek bir bilgiye sahiptir. Bu bilgi çerçevesinde her hareketimizde halkın referansları ve bilgeliğini göz önüne almamız gerekir. Bu basit bir halk güzellemesi değildir. Burada esas olanın, halkın tercihleri olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bu tercihler şahsi düşüncemize karşı olsa bile bunları dikkate almalı, kendimizi halktan ayırmamalı ve hakikat uğruna mücadeleye devam etmeliyiz.
6. Halk ile hakikat birbirine karşı değildir. Hayatı birtakım kalıplaşmış düşüncelere, sabit kavramlara hapsedemeyiz. Popülizm bu anlamda püriten düşünceye karşıdır. Kendisini kalıplara hapseden düşünce hatasız olma iddiası ile hareket eder. Eli temiz kalsın ister. Elinin kirleneceği yerden uzak durur. Sınırlarını ihlal etmez. Oysa hiçbirimiz bu kadar steril bir toplumda yaşamıyoruz. Karşı karşıya kaldığımız problemleri de kendi yerimizi kollayarak çözemeyiz. Cesaret ve gayret esastır. Paçalarımız çamura bulanmasın diye durduğumuz yeri kutsayacak değiliz. Halkın paçaları çamurlu. Çamura bulanmadan da hakikate doğru yol alamayız.
7. Popülist Kültür Hareketi seçkinciliğe karşı olduğu gibi popülizmin ya da popülist olmanın da seçkinci bir gerekliliği yoktur. Bu insanın çok küçük anlık bir hareketinde hemen açığa çıkabilecek bir durumdur. Biz ondan uzaklaşsak bile kendisini hemen hatırlatabilir. Sürekli karşımıza çıkar. Birilerinin diğerlerini eğitmesi ile ilgili bir durum değildir. Popülist Kültür de bir eğitim faaliyeti olarak değil bir teklif olarak çıkıyor yola. Popülizmi hatırlamayı teklif ediyor.
8. Popülist Kültür taraf olmayı teklif ediyor ama seçkinler ya da cari siyasetler arasında bir taraf olmayı değil. Bugün taraf olmaktan ancak, bu dizgelerin dışına çıkmadan mevcut çıkar gruplarından birinin yanında olmak anlaşılıyor. Bunlardan birine kapağı atmazsanız diğerinin ayakları altında ezilmekle tehdit ediliyorsunuz. Bunlar bize sunulan resmi siyasetlerin tarafları. Biz ise resmi siyasetin karşısında taraf olmanın gerekliliğini görüyoruz. Asıl iş resmi değil gayri resmi siyaseti öğrenmekle başlıyor. Herşeyin siyasi olduğunu hatırlamak gerekiyor. Yoksul ile zengin, ezilen ile ezen, sömürülen ile sömüren arasında yaşanan bir siyaset var. Halk ile kendi sınırlarını çekenler arasında, mevziler parselleyen, halkı kendilerinden uzak tutmak isteyenler arasında bir siyaset var. Popülist Kültür halkı küçük görenlerin karşısında halkın, halklaşmanın tarafında.
9. Popülizmde birlik ve bu anlamda kolektiflik esastır. Sadece gruplar, düşünceler değil bireyler düzeyinde de parçalanmış bir toplumla karşı karşıyayız çoğu zaman. İnsanların kendi bireyselliği kolektif olarak bir atılım sağlamanın önüne geçiyor. Bu bireysellik kendi sınırlarını belirleme ve bu korunaklı sınırlar içinde hayatını sürdürme anlamını taşıyor. Çoğu zaman zaten kimsenin halk için çalıştığını ya da en azından bir iddia sahibi olduğunu söylemek mümkün değil. Popülerlik, başkalarından takdir görme isteği, afili sözleri düşünceye tercih etmek vs. hep bunun alameti farikası olarak önümüzde duruyor. Bunların karşısında yer alan popülizm için öncelikle parçalanmışlıktan birliğe, bireysellikten kolektifliğe doğru adım atılması şart.
10. Popülist Kültür, yukarıda çizdiğimiz çerçeve içinde siyasi ve kültürel hayatımıza asıl olarak halkın içinden bakmanın, halkla aramızdaki mesafeyi kapatmanın gerekliliğine inanarak harekete geçiyor. Bu da önümüze üstlenilmesi gereken birtakım sorumluluklar çıkarıyor. Yapılması gerekenlerin bir listesi yok. Ama ne yapılacaksa yapılsın, bu ancak bu sorumluluğu üstlenmeye hemen şimdi talip olanlarla yapılacak. Ne yapılırsa yapılsın burasının bizim evimiz olduğunu aklımızda tutarak yapacağız. Buradan vazgeçerek kazanılacak her imkana, hayata, pozisyona karşıyız.