Şehit Halil Kantarcı’nın Ardından

Ayşe Kantarcı’dan duygu dolu paylaşım

28 Şubat sürecinde idamla yargılanan ve 16 yaşında hapishaneye girip 25 yaşında çıkan ardından 15 Temmuz hain darbe girişiminde Çengelköy’de şehit olan Halil Kantarcı’nın eşi Ayşe Kantarcı’nın sosyal medyada paylaştığı, eşine ithafen yazdığı mektup okuyanları duygulandırdı.

15 Temmuz akşamı bir an düşünmeden meydanlara koşan, darbeye direndiği Çengelköy’de FETÖ’cü hainler tarafından iki kurşunla şehit edilen Halil Kantarcı’nın eşi Ayşe Kantarcı’nınn duygu dolu paylaşımı aslında islam aleminin halini ortaya koyuyordu.

Ayşe Kantarcı, 15 Temmuz’un 3’üncü yıldönümünde şu sözleri paylaştı:

Üç yıl … tam üç yıl geçti , gittiğinden beri … bazen üç gün öncesi gibi , bazen üç asır kadar eski …
Fotoğraflarına bakıyorum zaman zaman… sanki hiç gitmemişsin, böyle kanlı canlı karşımda duruyormuşsun gibi , bazen de hiç tanımadığım , hiç tanışmadığım bir yabancı sanki … Anlayacağın yar dediğim , sen bana bazen can oluyorsun bazen el gibi…

Çok şey değişti sen gittiğinden beri , bazı şeylerse inadına kaldı olduğu gibi … Çocuklar büyüdü , ben büyüdüm . Her geçen yıl başka şeyler öğretti , her geçen yıl bir şeyler aldı götürdü yerine başka başka güzellikler getirdi .

Ali Cihat daha sakin , aramız daha iyi , her zamanki gibi umursamaz tavrının altında çok naif , çok hassas yüreği … “İlk göz ağrım “diyerek sevdiğin , her anına şahitlik ettiğin , en çok emek verdiğin …

Zeynep eskisi gibi sakin ve anlayışlı zeynep değil , yine uyumlu , olgun, akıllı ama daha öfkeli . Zeynep … “babasının süsü” diye sevdiğin… Nasıl düşkün sana , nasıl seviyor hala seni … Yeryüzünde herkes unutsa , bir tek o unutmaz sanki … Senin gidişinle değişti … o kadar zor oldu ki anlatmak bir daha hiç gelmeyeceğini …

Ömer … ilk yaşını bile göremediğin … ne zaman böyle düşünsem ve yansa ciğerim , evladının doğduğunu göremeyen babaları düşünüp hamdederim… İlk konuşmayı öğrendiğinde “ anne , babam nerde ? , gelsin artık “dedi . Bir ara arkadaşlarımın eşlerine “ baba “ diye seslendi , akşamları zil çaldığında “ babam geldi “ diye koştu kapıya … neyseki uzun sürmedi … zeynep her defasında onu“ Ömer , babam cennette , eğer iyi insan olursak, biz de cennete gideceğiz “ diye teselli etti . Şimdiler de Ömer “ babam öldü “ diyor , zeynep öfkeleniyor “ hayır babam ölmedi , şehitler ölmez ,o bir kahraman “ diyor . Ömer’de “ babam öldü “ diyor da ölmek nedir bilmiyor ki … bazen bana “ anne, babam nerde ? , babama gidelim “ diyor , öylece kalıyorum . Geçenlerde “ mezarlığa gidelim mi Ömer ? “ dedim “ tamam gidelim , hem belki babam da oraya gelir “ dedi. Mezarlığa gittik , “ anne , babam gelmemiş , babam nerede ? “ dedi , kabrini gösterdim . “ ama burada çiçekler var “ dedi . “ baban onların altında uyuyor “ dedim . “ O zaman onu , çiçeklerin altından çıkaralım “ dedi. Baktım verecek cevabım , anlatmaya da gücüm yok“ haydi oğlum , sen biraz koş “ dedim .

Ve ben … sanki yüreğimde bir yanım volkan , bir yanım buzdağı… içimdeki ateş her alev aldığında , imtihanımı nimet kabul edecek kadar ağır imtihan yaşayanları düşündüm , avuttum kendimi . Allah’ın bana gönderdiği güzel kulları ile su serptim yüreğime ve rahmeti bol Rabbimin varlığı ile güç buldum , ona sığınıp devam ettim yoluma güvenle …

İlk zamanlar … Algıda seçicilik oluyor sanırım , ne zaman çıksam dışarı el ele tutuşan çiftlere takılırdı gözlerim … hele yaş almış çiftleri gördükçe bir an daha fazla acırdı yüreğim … bazen sosyal medyada paylaşılan çift fotoğrafları kaybettiğim şeyi hatırlatır incecik bir sızı ile yakardı içimi … o zaman daha iyi anladım , çok masum görünen bir şeyin bilmeden , istemeden belki ne kadar çok kul hakkına girmemize sebebiyet verdiğini …

Eskiler ibadet de ,muhabbet de, kabahat de gizli yapılır derlerdi . Böylece ibadette riya olmaz , kabahat de şahit tutulmaz ki günah da normalleşmezdi … muhabbet ise hem nazara gelmez , hem kul hakkına girmezdi. Çok değil yakın geçmişte sahip olduklarımızı ilan etmezdik o sebeple yuvada huzur , muhabbette ve sofra da bereket olurdu ve yapılan her şeyde var olurdu muhakkak edep …
İlk bir kaç ay sürdü bendeki bu hal , bilirsin beni, herşeye verilecek mantıklı bir cevap bulur , avuturum kendimi … ilk zamanlardı … çoktan geldi geçti …

Bir de öfke duyduklarım ve hayal kırıklıklarım var … Ne söylediğini nereye gideceğini bilmeden , ne yaptığını görmeden , bazen de yapması gerekeni yapmayıp söylemesi gerekeni söylemeden hayatına devam edenlere … Hep derdim ya sana “etrafın çok kalabalık , çok çabuk güveniyorsun insanlara , her seviyorum diyene aldanma “ diye . Severlerdi seni biliyorum , senin gibi abiyi , dostu kim sevmez ki … bir gün sana “ keşke eşin olacağıma arkadaşın olsaydım “ demiştim . İyi insanlara eş olmak , evlat olmak zordur zira sıra sana gelsin diye beklersin . Sevmek değil de sevginin tezahürü çok mühim mesele . Şunu söyleyeyim üç kişi şaşırttı beni ikisi müspet birisi menfi … çok kalabalıktı etrafın sen hayattayken , oysa şimdi çocuklarının büyüdüğüne şahitlik edenleri toplasan bir elin parmakları kadar etmez . Herkesin canı çok yandı biliyorum çünkü sen herkese çok emek verdin . Herkes acısını farklı yaşar elbet , sadece seninle o kadar zaman geçirip seni hiç tanımamışlar ona sitemim . Bizden çaldıkları vakti haketmeyişlerine öfkelendim .

Mezarına geliyorlar , ağlıyorlar , dertleşiyorlar seninle… senin kaderin , iki alemde dert dinlemek … Ev ile mezarlık arası 5 dakika bir kez merak etmediler emanetlerini … yine bu benim gördüğüm , bildiğim . Hakikat Allah’ın katında malum . Elbet vardır herkesin kendince bir sebebi …

Ben ise , bazen bir Yasin okuyacak bazen de sadece bir Fatiha okuyacak kadar kalabiliyorum yanında . Gelmezsem eksik kalıyorum , geldiğimde ise sanki sen orada değilsin . Bir nefeslik uğrayabiliyorum yanına , nefes alıp dönüyorum zira yetişmem gereken yerler , yapmam gereken işler oluyor … emanetlerine ve ismine sahip çıkmaya çalışıyorum elimden geldiğince , ismini kullanmak yerine , ismine layık olmaya … yapabildiğim , olabildiğim kadar .

Her an seninleyim zaten , her an aklımda , dilimde ve kalbimdesin … bazen muhabbet bazense sitemle … gerek yok uzun uzun anlatmaya , inanıyorum herşeye şahitsin …

Eskiden seni ziyarete geldiğimde diğer şehitleri de ziyaret ederdim . Kabirler süslü birer çiçek bahçesi gibi . Herkes ayrı özeniyor , renk renk çiçeklendiriyor kabirleri . Fakat şehitlerden birinin kabrinde çiçekler yanında yabani otlar var , gözüm onlara takılıyor , temizlemek istiyorum elim gidiyor zor tutuyorum kendimi . Üzerime vazife değil elbet de takıntılıyım bilirsin beni . Neyse bir kaç kez böyle denk gelince dedim “ uzak oturuyorlar , belki sık sık gelemiyorlardır , belki de rahatsız etmiyordur otlar , beni rahatsız ettiği gibi” . Neyse … bir gün bir vesileyle şehidimizin eşiyle beraber gittik mezarlığa . Şaka yollu takıldım “ Ayşegül abla , sen çok ihmal ediyorsun Mehmet abiyi , bak hep otlar sarmış her yeri . Kaç kez elim gitti temizlemek istedim ama belki sen başka bir kadın elinin eşinin mezarına uzanmasını istemezsin , ya da Halil benim başka bir adamın mezarı ile ilgilenmemden rahatsız olur diye kendime engel oldum “ o da gülümseyerek bana “ haklısın Ayşeciğim , öyle düşünmezdim de … “ dedi ve devam etti “Bakıyorum şimdi , bunlar da Allah’ın bir otu , çiçeklerde … burada kendiliğinden bitivermişler . Sırf diğerleri gibi güzel değiller diye , onları koparmaya gönlüm el vermedi … “

Böyle bir hadisede böyle bir cevap tahayyül edemezdim . O gün öğrendim ki hayatta çok fazla şey göründüğü gibi değil . Hadiselerin bir aşikar bir de gizli yanları var . Oysa biz insanlar, ne kolay durum tespiti yapıyoruz , ne kadar çok şeyi biliyoruz , ne kolay hüküm veriyoruz … işte tam da burada ömür hikmeti … insan yaşadıkça öğreniyor , o da öğrenmeye varsa niyeti …

Sen giderken çocuklarını ümmete emanet ettin , ümmetten gelenler emanetlerinin büyüdüğüne şahitlik etti . Hani ben sana “ sen başkaları için bu kadar koşturuyorsun , Allah korusun sana bir şey olsa bu insanlar aynı şeyi yapacaklar mı ? “ demiştim , gitmeden 10 gün önce . Sen bana “ diğerleri yapmaz “ deyip bir isim verdin “ ama o yapar , o da benim gibi dedin “ emin misin ? diye sordum sana “ boşver hatun , Allah bilsin , Allah kimseye muhtaç etmesin de bizi “ dedin. Rahat ol sevdiğim güvendiğin güvenini haketti… Ankara’ dan geldikçe çocukları ziyaret etti , Ali’ yi alıp gezdirdi sonra geri getirdi .

Bir de “ hani o hiç büyümeyecek , o hep ailenin küçüğü olarak kalacak “ derdin ya , öyle olmadı sevdiğim , sen gittin , kardeşin büyüdü . Ve öyle bir zaman geldi ki bir cümlesiyle beni bile büyüttü … Ve yar dediğim Allah bizi kimseye muhtaç etmedi . Anladım ki niyet Allah rızası için olunca kulun kim olduğu mühim değil , kul bilmezse Halik bilir ve rızasına gönül verene başka kullar gönderir .

Bana hep “anlatmak istediğiniz , söylemek istediğiniz bir şey var mı ? “ diye soranlara “ yok “ dedim , “sessizliğimle eşlik edeyim “ şimdi niye anlattım bunları ?

Son bir kaç aydır hiç iyi değilim , içimde bir yangın , boğazımda bir düğüm. İnsanlar güçlü durmaya çalışanları duvar zannediyorlar , halbuki duvar olsa bile bir gün yıkılır . Kimseye yük olmamaya , dert olmamaya çalıştıkça hep daha fazlası beklenir oldu benden . Ben kimseye sitem etmedim , sabrettim de üstüne bir de sitem yedim . Hep doğru davrandım diyemem ama yanlış yapmamak için elimden geleni yaptım . En nihayetinde bende etten , kemikten , nefisten bir insanım . Benim için bunu söylemek , kendime bile itiraf etmek öyle zor oldu ki… ben çok yoruldum , çok yorgunum Halil …herşeye , her yere yetmeye çalışırken kendime geç kaldım ve hiç bir şey tam olmadı , her şey eksik her şey yarım . Son zamanlarda “ nasılsın ? “ diyenlere “ kendimi bir kapatıp, yeniden açasım var “ diyordum . Sanırım bugün kendimi kapatıp yeniden açtığım gün olacak . Bütün kırgınlıklarımı , kızgınlıklarımı geride bırakıp , bütün yüklerimden ve kendime yük ettiklerimden kurtulup , önceliklerini doğru belirleyen bir Ayşe olarak kaldığım yerden devam edeceğim . Miladım olsun bugün benim …

15 temmuz … birilerinin hayatına hiç dokunmadı , birilerininkini tarumar edip geçti . Tüm bedel ödeyenlere ve yakınlarına dayanma gücü ver Allah’ım , yüklerimizi hafiflet … Bizleri imtihanını kazananlardan ve sevgine mazhar olanlardan eyle . Bizlere seni sevmeyi , senin sevdiklerinin sevgisini ve sadece sana yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip et.

Allah’ ım bu hain gecenin mimarlarını , planı yapan , emri veren , emre itaat eden , gördüklerine kör , duyduklarına sağır kalan , hiç bir bedel ödemeden yaptığı hainlik yanına kar kalan her kim varsa sence malum , sen onları her iki cihanda dilediğin gibi cezalandır . Ayrıca 15 temmuz istismarcılarını ve içini boşaltanları, anlamsızlaştıranları , bunca yanan canı yok sayanları sana havale ediyorum.

Hakikati bilen sadece sensin Allah’ım , inanıyorum ki birileri masum , birilerinin imtihanı çok ağır . Sen onları koruyup kolla , onların imtihanını kolaylaştır , yüklerini hafiflet , yaşadıklarının nihayetinde kazananlardan olmalarını nasip et . Ailelerine kolaylık ve dayanma gücü ver …

Son olarak farklı zamanlarda , farklı şekilde fakat bir vesileyle bize yardımı dokunan , yükümüzü hafifleten , bize iyi gelen , duasında yer veren , haberdar olduğum veya olmadığım herkese çok teşekkür ediyorum. Allah’ın rızası sizlerle olsun , Allah’a emanet olun…

Ayşe Kantarcı

2 Replies to “Şehit Halil Kantarcı’nın Ardından”

  1. Ayşe kardeşim dosdoğru bir insan olduğunuzu düşünüyorum
    Emrolunduğun gibi dosdoğru ol
    Ayetini yaşayan bir insan…
    Başınız sağolsun…
    Rabb’im imtihanlarınızı kolay kılsın…
    Ağlayarak okudum…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.