Neredesin Sarı Hoca…
Sana o kadar çok ihtityacımız var ki….
Bayramlar sılâ-i rahim ile bir başka güzeldir. Aileye akrabaya yakın olmak, birlikte zaman geçirmek, yaşanan anı paylaşmak… Bende Kurban Bayramı vesilesi ile Balıkesir’in Şamlı Belediyesine bağlı Kamçıllı Mahallesindeydim. Bakmayın adının mahalle olduğuna. Asıl Kamçıllı Köyünde geçirdim bayramı. Her biri birbirinden sıcakkanlı köylüler, akrabalarım ve anılarla sarmaş dolaş geçen günler çabuk sona erdi ve dünyanın başkenti İstanbul’a geri döndüm. Tabi heybem boş dönmek olmaz deyip sizlere dinlediklerimi aktarmak istedim.
Ünlü ressam Numan Küçük’le birlikte Kurban Bayramı günü Cuma Namazından çıkıp kısa bir köy gezintisinin ardından köyün kahvesinin önünde oturan hani o piri fani beyaz sakallı amcalar vardır ya işte onlardan biri ve masasında oturan köyün ileri gelenleri ile biraz lafladık.
Ferdun Aga diyorlardı aksakallı güler yüzlü delikanlıya. Hacı Feridun’da diyenlere rastladım sonra Ferudun Savaş’a. Yanında Gara İsme Dayı diye seslenilen İsmail Cansel ve iki güzel insan daha. Kim bilir biz yanlarına gelene kadar ne konuşuyorlardı, biz konuyu değiştirdik te köydeki laz evlerine getirdik. Sahi ne arıyordu ki Balıkesir’de Lazların elinden çıktığı belli olan bu asırlık evler.
Ferdun Aga, Çaykaralı çalışkan bir çocuğun köye bakır kalaylamaya gelmesi, ardından çalışması ve hizmetleri taktir görerek köyün ileri gelenlerinden birinin kızını alması ile başlayan yolculukta II. Abdülhamit zamanında yapılan köy evlerinden, Kurtuluş Savaşında Yunan ve Rum çetecilerine karşı Kuvvacılık (Kuva-i Milliye) Haraketi’ni kuran bu yiğit delikanlının çocuklarına kadar onlarca eski hatırayı bir solukta paylaştı bizimle.
Birde Sarı Hoca’dan bahsetti. İlk kez orada duydum Sarı Hoca’yı. Bir coğrafyayı imanla yetiştiren, kalpleri yumuşatan, ilim ve irfan sahibi Sarı Hoca…
Gara İsme Dayı öyle anlattı ki Sarı Hoca’yı görmeden yanımda hissettim. Ferdun Aga öyle bir içi çekerek aktardı ki sarı Hoca’yı, bugünlerde ne çok Sarı Hocalara ihtiyacımız olduğunu hissettim. Sözü fazla uzatmayayım da onların dilinden aktarayım Sarı Hoca’yı.
Sarı Hocanın babası Bosna’dan kalkıp gelir ülkeye. Osmanlının ihtişamını görmüş, edep ve adap ile yetişmiş mübarek insan Bosna’da bir hırsızlık olayına şahit olunca –Artık buralarda yaşanmaz, Bursa’ya göçme vakti gelmiştir. Diyerek yollara düşmüş ve Osmanlıya başkentlik yapmış olan Bursa’ya gelmiş. Bir müddet burada yaşayan Sarı Hoca’nın babasını iyice yaşlandığında bir düşünce almış.
Ferdun Ağa, o dönemde Osmanlı’da insanlar yaşlandığında varlıklarını vakıflara bağışlarlar, vakıflar sayesinde de öldükten sonra da sevaba nail olurlardı diyordu tamda bu noktada. Sarı Hoca’nın babası ise varlıklı bir insan olmadığından öldükten sonra neyi vakfedeceği kara kara düşünür olmuş. Ve sonunda karar vermiş:
-“Ben de bir oğlumu vakfedeceğim” diyerek Sarı Hoca’yı Allah yolunda vakfetmiş. Dönemin ve bölgenin ulemasından dersler aldırmış küçük oğluna. Ve eğitimini tamamlayarak İslam’a hizmet etmesini tembih etmiş, kendisinden başkada bir hizmet beklemeden. Sarı Hoca ders verebilecek seviyeye gelince önce birkaç ilçe gezmişler. Ama hepsinde Sarı Hoca’nın babası –Burası benim Allah yoluna vakfettiğim oğlumu koruyup kollamaz. Diyerek vazgeçmiş oğlunu bırakmaktan. Ve sonunda Dursunbey’e gelindiğinde -İşte burası, oğlumu emanet edeceğim ve İslam’a hizmet edeceği yer, diyerek bırakmış Sarı Hoca’yı.
Dursunbeyli Sarı Hoca. Dursunbey’in iklimini değiştiren Sarı Hoca. İnönü devrinin zulümlerine gögüs geren ve imanlı bir gençlik yetiştiren Sarı Hoca…
Hemen başlamış vazifesine Sarı Hoca. Dursunbey’in güler yüzlü çocuklarını bir bir toplamış etrafına. Kuran okuyana, kuran okutana zulmün aşikâr olduğu Zalim İnönü devrinde gözlerden ırak bir bölgede 50 tane Kuran öğrenmeye niyetli talebesiyle çekilmiş derslerini yapmaya. Hem öğrenmiş, hem öğretmiş Kuran’ı, Kelam’ı, Tefsir’i, Siyer’i. Yıllarca zorluklara, kahpeliklere direnmiş ve 50 mücahit yetiştirmiş. İlmek ilmek işlemiş Dursunbey’in 50 yağız delikanlısını. İliklerine kadar pisliğe batmış bir İnönü Zulmünde iliklerine kadar İslam’ı yaşayan 50 delikanlıyla boy vermiş filizlenmiş Sarı Hoca…
Türkiye’nin üzerine karabasan gibi çöken Kuran’sız, ezansız günlerde Sarı Hoca yetiştirdiği 50 delikanlıya –Artık sizinde dininizi anlatma ve insanlara faydalı olma zamanınız geldi. Haydi yollara düşme vaktidir. Diyerek her birini ayrı bir köyde İslam’ı anlatmaya göndermiş.
Dursunbey ve çevresindeki her bir köyde Sarı Hoca’nın bir öğrencisi başlamış öğrendiklerini onar yirmişer delikanlıya, köylüye anlatmaya. Halkalar kurulmuş, dersler başlamış. Bir milletin topyekün dirilişi başlamış.
Sarı Hoca’yı hep atının üstünde andı Ferdun Aga. Dağ bayır, dere tepe öğrencilerini teftiş eden sarı Hocayı anlatırken sankı bir küheylan kükredi köyün arka yamacından. Sarı Hoca yine atına binmişte yanımıza geliyordu sanki.
At sırtında dolaşmış tüm talebelerini. Feridun Aga’nın bir dostu da Sarı Hocanın talebelerinden birinin talebesiymiş. Onun dilinden de aktardı Sarı Hoca’yı.
-Ben talebeydim. Hocam bir gün dersteyken bizimle, kapıda at sırtında birisi belirdi. Hocamı dışarı çıkardı ve geldi oturdu. Sonra hepimizi tek tek sorguya çekti, teftiş etti. Usûl sordu, fıkıh sordu, kelam sordu, siyer sordu… Talebesini, talebelerine neler öğretip neler öğretmediğinden hesaba çekti. Eksiklerimizi giderdi, bizlere bilgiler verdi.
Talebesinin talebesi aktarıyor bunları bizlere. At sırtında bir âlim… Dursunbey’in manevi iklimine imzasını koymuş bir âlim. Yılmadan üşenmeden, bir kişiyle olmaz diyenlere inat. Bir kişinin tebliğ vazifesini yerine getirebileceğini ortaya koymuş Sarı Hoca.
Ferdun Aga diyor ki sohbet etmek için köy köy gezerken bir sohbet evinde CHP’nin milletvekillerinden biri ile karşılaşmış Sarı Hoca. Sohbet ededursun vekil ayağa kalkıp kükremiş. – Sen neler yapıyorsun. Hoca! Hoca! Bilmez misin? senin gibileri İsmet Paşa sakalından tutup kellesini kesiyor. Sarı Hoca hiç bozmamış sohbetini ve usulca kaldırıp başını – Biz bu başı sahibine feda ettik, kesilse ne kesilmese ne, diyerek devam etmiş kaldığı yerden.
Sarı Hoca… Dursunbey’i ve çevresini İslam’a hadim insanlar eyleyen Sarı Hoca… Seni görmedim, seni dinlemedim ama senin hakkında hüsnü şahadet edenlerin sözlerini dinledim. Rabbim sana rahmet eylesin, bizleri de senin gibi biri 50 olan, 50’si 500’ü bulan bu dava hizmete can atan insanlardan eylesin.
Sana ve senin yolunda giden nice Sarı hoca’lara bugün daha çok ihtiyacımız var….
Tevfik YAZICILAR
2014 Kurban Bayramı ertesi