Filistin’in var olma hakkı var mı?
İsrail hükümetinin politikası iki devletli çözümden değil, Filistin’in boğulmasından yana. Kabine nefret kokuyor
Bir Facebook sayfasında, bir meslektaşım beni nefret içeren ifadeler kullanmakla suçladı. Suçlaması “İsrail’in var olma hakkını sorgulamış olduğum” iddiasına dayanıyordu. Ona göre ifadem “anti-Semitizm’le eşdeğerdi.” İsrail’in var olma hakkını ret mi etmiştim? Kesinlikle hayır. İsrail var. Birleşmiş Milletler (BM) üyesi. Bu gerçek reddedilemez. Hamas bile reddetmiyor. 1987’deki Birinci İntifada sırasında yazılan tüzüğü dönemin izlerini taşıyordu. Fakat bu Hamas’ın politikalarını tanımlamıyor, 2006 seçim manifestosu daha net bir görüntü verir. 2009’da New York Times’a verdiği röportajda, Hamas lideri Halid Meşal, “Deneyimlerimizle şekillendik” diyerek “yabancıları Hamas tüzüğünde yapılan, İsrail’in yıkılması çağrısını, görmezden gelmeye” çağırdı. Hamas’ın pozisyonu nedir, sorusu üzerine, Meşal, “Biz uzun süreli ateşkese dayalı, 1967 sınırlarını tanıyoruz. Bu Doğu Kudüs, yerleşimlerin dağıtılması ve Filistinli mültecilerin geri dönme haklarını kapsıyor” dedi.
Yanlış klişelerden doğru argüman çıkmaz. İsrail’i eleştirenlerin, onun var olma hakkını reddettikleri ve nefret dolu oldukları iddiası, fason bir tekrar. Dikkatlerini İsrail politikasının temel direğinin – Likud Partisi’nin- açıklamalarına çevirmeliler. Belki şaşırırlar.
Likud, düpedüz şekilde Filistin’in var olma hakkını tanımıyor. Kanıt, 1999’daki parti programında görülebilir: “Ürdün Nehri İsrail devletinin kalıcı doğu sınırı olacak.” Başka bir değişle, Batı Şeria, Filistin’in bir parçası olarak var olamaz. Dahası “Kudüs, İsrail devletinin ebedi, birleşik başkentidir. Hükümet kesinlikle Kudüs’ü bölmek konusundaki Filistin tekliflerini reddedecektir.” Başka bir değişle, Doğu Kudüs – Filistin devletinin parçası- İsrail işgali altında kalacak ve yasa dışı şekilde ilhak edilmiş olacak. Yerleşimler hiçbir zaman ortadan kaldırılamaz çünkü “Judea, Samaria ve Gazze’deki Yahudi toplumları Siyonist değerlerin idrakıdır”. O yerleşimler Gazze’den çekildi, ama o kadar. İsrail kuşatması altındaki Gazze, tamamen ilhak edilmemiş tek yerleşim yeri.
Likud’un politikaları deneyimleriyle şekillendi mi? 1999’dan beri görüşleri yumuşadı mı? Benjamin Netanyahu tarafından yönetilen İsrail hükümeti, Batı Şeria’daki yerleşimlerin savunulması, Doğu Kudüs’ün tam ilhakı ve Gazze Şeridi’nin sıkı kontrolü için daha sert bir çizgi dayattı.
Hükümetin politikası iki devletli çözümden değil, Filistin’in boğulmasından yana. Kabine nefret kokuyor. Savunma Bakan Yardımcısı Eli Ben Dahan, 2013’te Filistinliler için “Benim için onlar hayvan gibiler; insan değiller” dedi. Geçen yıl, Refah ve Sosyal Hizmetler Bakanı Haim Katz “İsrail toprağı bütündür. Filistin diye bir şey yoktur” dedi. Adalet Bakanı Ayelet Şaked, Filistinliler’i “yılana” benzetti, “ölmeleri lazım” dedi. Sözler normal karşılandı.
12 Mayıs’ta İsrail’in Bağımsızlık Günü’ydü. Arkadaşım Raja Halidi, Ramallah’tan kuzeye doğru bir gezintiye çıktı, Halamiş’i geçti. Gördüklerini şöyle anlattı: “Kuzey ve güney istikametinde, yol kenarlarına, birer kilometre boyunca belki 500 yerleşimci arabası park edilmişti. Aileler, çocuklar, bayraklar ve neşe… Hepsi kendi topraklarında, günlerini kutlamaya gelmişti, ormanlara karşı oturmuş, dondurma yiyorlardı”. Halidi’yi etkileyen şey ise şuydu: “Görünürde bir askeri araç yoktu. Bu eğlence düşkünleri, güvende ve evlerinde gibi görünüyorlardı. Yolcularını bir Filistin mıntıkasından diğerine taşıyan Filistin araçları yanlarından hızla gelip geçerken bile.”
Nur Arafeh, Samia el Botmeh ve Leyla Farsah’ın, al-Shabaka için yaptıkları bir araştırmaya göre, İsrail’in hurma ihracatının yüzde 40’ı Ürdün Vadisi’nden geliyor ve bu toprağın sömürüsü İsrail’e yıllık 130 milyon dolarlık gelir sağlıyor. Son beş yıl içinde vergi muhafiyeti sağlayan 220 milyon dolarlık özel bağış, ABD’den yerleşimcilere aktarıldı. Uluslararası yasalar net, bu yerleşimler yasa dışı. BM, defalarca yerleşimlerin barışın önünde bariyer olduğunu ifade etti.
Bu esnada, İsrail’in güney kasabası Rahat’ta, Filistinliler bu yıl 12 Mayıs’ta, bir yürüyüş düzenlediler. İsrail parlamentosundaki Birleşik Arap Listesi mensuplarının da içinde olduğu binlerce Filistinli, Prawer Planı’na karşı ve Filistinliler’in ülkelerine “dönme hakkı” için yürüdü. Birleşik Arap Listesi’nin sosyalist liderlerinden Ayman Odeh, Rahat’ta, “korkunç bir suç olan Nakba’yı tanımak ve adaletsizliği ortadan kaldırmak için çalışmak halklarımız arasında barışın tek yolu” dedi. Bu güçlü açıklama, kafesler inşa etmekten ve onlara uluslar demektense ilerlemek için bir yol arayan Filistin politikasının ruhunu temsil ediyor.
Halidi ise hüzünlü, “bir yandan arabayı sürdüm, bir yandan düşündüm” diyor. “Yerleşimciler, yok ettikleri köylerin izlerini silmek için yetiştirdikleri ormanları ziyaret ediyor. O köyler, Filistinlilerin 15 Mayıs’taki Nakba Günü’nde ziyaret ettikleri köylerin ta kendisi…” Yok olan o köyler, Filistin’in var olma hakkına dair reddin bir parçası. “Bu bizim hikayemiz” dedi Halidi. Duyulmasına hemen hemen hiç izin verilmeyen bir hikâye.
VIJAY PRASHAD / @vijayprashad
Çeviri: Ömür Şahin Keyif / Birgün Gazetesi