Suudi Arabistan’da Neler oluyor?

Suudi Arabistan’da Neler oluyor?

2017 yılının sonlarında Suudi Arabistan’da ciddi bir değişim yaşandı. Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın, Suud’un 1979 öncesindeki “ılımlı” İslam’a geri döneceğini açıklaması ve aynı zamanda gerileyen petrol gelirlerine paralel olarak Suud’un içine düştüğü ekonomik darboğazdan çıkış yolları arayışında geliştirdiği projeler, uluslararası kamuoyunda büyük yankı buldu.

Hemen ardından gelen aralarında prenslerin ve bakanların da bulunduğu çok sayıda kişinin büyük bir yolsuzluk operasyonu adı altında gözaltına alınması ve buna paralel olarak bazı üst düzey devlet yöneticilerinin de görevlerine son verilmesi şaşkınlıkla karşılandı.

o günlerde bu güne de ortalık hiç durulmadı. Peki Suudi Arabistan’da Neler oluyordu?

Aslında bu konuya Hizb-ut Tahrir’in,  29 Ocak 2015’te yayınladığı soru ve cevap yazısı bir nebze olsun ışık tutuyor. işte o yazı:

 

 

Soru:

Suudi Arabistan’da ilginç gelişmeler oldu. Husiler, San’a’yı kontrol altına aldılar. Ardından 22 Ocak 2015 günü akşam saatlerinde hükümet ve hemen sonra da cumhurbaşkanı istifa etti. Sonra 23 Ocak 2015 Cuma sabahı Suudi kralı Abdullah öldü. Yerine kral Selman b. Abdülaziz geçti.

Kral Abdullah’tan sonra Selman b. Abdülaziz’in kral olması, Suudi Arabistan politikasında herhangi bir değişiklik meydana getirecek mi? Yoksa aynen devam edecek mi? Allah Subhânehu ve Teâlâ mükâfatınızı artırsın.

Cevap:

Suudi Arabistan olayları:

Suudi Arabistan’da ne oldu ve ne oluyor konusuna gelince, olanları anlamak için şunları belirtmek elzemdir. İngiltere ve Amerika ile olan ilişkilerinde kral Abdullah’ın çizgisi devam ediyor mu? Yeni kral Selman’ın siyasi durum nedir? Bu sorulara cevap verebilmek için derim ki:

1- Suudi ailesinin prensleri arasında İngiliz nüfuzu ile Amerikan nüfuzu o derece birbirine girifttir ki hangi tarafın adamı güçlü ise Suudi Arabistan yönetiminde gerçek söz sahibi odur. Dolayısıyla Suudi Arabistan-İngiltere ya da Amerikan ilişkileri bu formata göre şekil alır.

2- Bu ilişkiler incelendiğinde görülür ki çoğunlukla Savunma Bakanlığında, en azından H.1382 yılından bu yana Amerikan nüfuzu baskın ve etkindir. Zira o tarihte bakan olan Sultan b. Abdülaziz, koyu bir Amerikan ajanıdır. Bakanlıktaki bu siyasi durum, 09.12.1432 yılında Savunma Bakanlığını üstlenen Selman b. Abdülaziz döneminde de öylece devam etti. Sonra Selman b. Abdülaziz, Suudi Arabistan kralı olunca, 03.04.1436 tarihi itibarıyla Muhammed b. Selman b. Abdülaziz Savunma Bakanlığı görevine atandı.

3- İngiliz nüfuzu da çoğunlukla en azından H.1382 yılından bu yana Ulusal Muhafız Bakanlığında baskın ve etkindir. Çünkü o tarihte Ulusal Muhafız Başkanı eski kral Abdullah b. Abdülaziz idi ve H.1431 yılına kadar da bakan olarak devam etti. Ondan sonra H. 1431 yılında oğlu Matab b. Abdullah b. Abdülaziz, H.1434 yılına kadar Ulusal Muhafız Başkanlığını yürüttü. 1434 yılından itibaren ise Ulusal Muhafız Vakfı, Bakanlık olarak değiştirildi. O günden bu yana Matab, Ulusal Muhafız Bakanlığında hâlâ bakan olarak görevine devam ediyor.

4- Ailenin kimin kral olacağı teamüllerine göre kralın her zaman aynı kurumdan gelmesi zorunlu değildir. Kral ya da veliaht prens, Savunma Bakanlığı, Ulusal Muhafız ya da diğer kurumlardan olabilir. Son yıllarda bilinen bir şey vardır ki yönetimde etkili kişiler bu iki kurumdan gelmişlerdir. Bu iki kurum dışındakilerin ise pek fazla etkisi yoktur.

5- Önceki kral Abdullah, Ulusal Muhafız başkanı idi ve dolayısıyla İngiliz nüfuzu Suudi Arabistan’da etkin ve etkiliydi. Ama Amerika’yı da hoşnut etmekten geri durmuyordu. Amerika ile ilişkiler kimi zaman geriliyor, kimi zaman da gerilimin dozajı düşüyordu. Fakat genel politika, Amerika ile sıcak çatışmaya girmeden İngiliz formatında idi. Daha doğrusu Amerika’nın gönlünü hoş tutmakla birlikte İngiliz yöntemi üzereydi. Yani bu yönteme göre özü ile sözü birbirinden farklıydı. Şu anki kral Savunma Bakanlığı’ndandır. Bu nedenle bu yeni kralın döneminde Amerikan nüfuzunun baskın olacağı tahmin ediliyor. Kral Abdullah, bunun bilincinde olduğu için Suudi Arabistan’da yeni bir gelenek ihdas etti. Sadece veliahttı değil, veliahttın de veliahttını belirledi. Selman b. Abdülaziz’in Amerika ile hareket ettiğini biliyordu. Bu yüzden süregelen “kral, veliahttı belirler” teamülü gereği Selman tarafından veliahttın belirlenmemesi için kral Abdullah, veliahttın veliahttını belirledi. Böylece yeni kralın, Amerikan uşaklarından birini kendine veliaht tayin etmesinin önüne geçmiş oldu. Dolayısıyla önceki kral Abdullah, erken davranarak veliahttın veliahttını belirledi. Mukrin b. Abdülaziz’i yukarıda sözü edilen amaç doğrultusunda Selman b. Abdülaziz’in veliahttı olarak atadı.

7- Mukrin b. Abdülaziz’in İngilizler ile ilişkisi herkesçe biliniyor. İngiltere’de okudu ve Cranwell’deki İngiltere Kraliyet Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Önceki kral Abdullah nazarında güvenilir bir kişiliğe sahipti. Hatta ona yakın olan Prenslerden biriydi. Önceki kralın veliahttın veliahttı adıyla yeni bir unvan ihdas etmesi, Selman b. Abdülaziz’den sonra devam edecek Amerikan silsilesinin önüne geçmek içindi. Bununla da yetinmeyen Kral Abdullah, veliahttın veliahttını azledilmesini yasaklayan bir kararname yayınlayarak bu tayini iyice perçinledi!

8- Yukarıda geçenlerden hareketle şu an ki siyasi durum aşağıdaki gibidir:

A- Yeni kral, Amerikan yanlısı iken birinci veliaht, İngiliz yanlısıdır.

B- Bu demektir ki Amerikan nüfuzu baskın olacak, İngiliz nüfuzu da bir ölçüde onunla mücadele edecektir.

C- Binaenaleyh Amerika ile Suudi Arabistan arasındaki gerginlik azalacak. Bu, sürekli düşen petrol fiyatlarına bir ölçüde etkileyebilir. Çünkü önceki kral ve perde gerisinden İngilizler, petrol fiyatlarını düşürerek Amerika’nın şeyl petrolünden istifade etmesini istemiyordu. Çünkü şeyl petrolünün maliyeti, yaklaşık 70 dolar civarında olduğu için nispeten yüksekti. Eğer petrol fiyatları düşerse, şeyl petrolünün üretimi maliyetli hale geleceği için gerek kalmayacaktı. Oysa petrolün maliyeti, yaklaşık 7 dolar civarındadır. Bunu biz, 07 Ocak 2015 tarihli önceki soru-cevabımızda detaylıca açıklamıştık.

9- Sonuç olarak İslam ve Müslüman karşıtı kâfir ülkelerinin, Müslümanların kıblesini, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e vahyin indiği kutsal toprakları, hicret yurdunu ve ilk İslam Devletinin karargâhını barındıran bir ülkede istedikleri gibi at koşturmaları gerçekten insanı derinden üzüyor. Ama unutulmamalıdır ki İslam’ın, gecesini gündüzüne katan ve Raşidi Hilafet Devletini tekrar geri getirmek için samimiyetle ve içtenlikle çalışan yiğit insanları da var. Şüphesiz Hilafet, Aziz ve Kaviyy olan Allah’ın izniyle çok yakında kurulacaktır. O gün müminler Allah’ın zaferiyle sevineceklerdir. Sömürgeci kâfirler de yurtlarına geri döneceklerdir, şayet yurtları kalırsa.

05 Rabi’-ul Âhir 1436
2015/01/25

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.