Tesktilde Nanoteknoloji

Tesktilde Nanoteknoloji

İstanbul Ticaret Odasında seminerde dinlediğim Prof. Dr. Işık TARAKÇIOĞLU tekstilin tanımına “İnsanlar tarih boyunca örtünmek, doğal hava koşullarından korunmak ve süslenmek için giyinmişlerdir” diyerek başlamıştı. Ne güzel bir tarif ama sanki günümüz için biraz eksik.Günümüzde insanlar bunların yanı sıra giysilerden başta sağlık ve güvenlik olmak üzere her türlü alanda ek faydalar da sağlamayı bekliyorlar. Önceden bir mağazaya uğrayıp üzerimize üç beş parça giyim eşyası aldığımızda model desen ve kalite ile ilgilenirken artık konfor, pratik fayda, güvenlik ve sağlık kavramları ile ilgileniyoruz. Raflarda yer alan ıslanmayan tişörtler, anti bakteriyel çoraplar, enerji tasarrufu sağlayan eşortmanlar, baş ağrıları için ağrı kesici görevi yapan bereler, masaj yapan ayakkabılar, böceksavar kene savar gömlekler, çabuk ütülenen kumaşlar, güzel kokulu eşarplar hep daha fazla konfor ve sağlık için üretilen nanoteknolojik ürünler.

“Akıllı tekstil ürünü” olarak Türkçeleştirilmesi gereken nanoteknolojik tekstil ürünleri aslında bildiğimiz kumaşlardır, ancak taşıdığı kimyasallar sayesinde kumaştan daha fazla özelliğe sahip olabilen ürünlerdir. Kimyasalların yardımıyla özellikleri geliştirilen kumaş uygulamalarını nanoteknolojik tekstil ürünleri olarak anmaktayız

Hayatımıza teknoloji çağı ile giriş yapan nanoteknoloji hızla tekstil piyasasında yerini almaya başladı. Oluşturduğu pazar ve hitap ettiği müşteri portföyü ile göz dolduran nanoteknolojik teknik tekstilin kullanılmaya başlanması ile dünya tekstil bölgelerinin haritası dahi değişti. Amerika, Almanya, İngiltere ve ardından Japonya geleneksel tekstil anlayışını bırakarak teknik tekstile geçiş yapmaya başladılar. Son yıllarda tekstil sektöründe dışa yansıyan, bu ülkelerin tekstilden vazgeçiyor gibi görünmeleri aslında vazgeçmeyip tekstilin çok farklı ve gelecek vadeden bir alanına doğru yumuşak geçiş yapmalarıydı aslında.

Geri kalmış ve ucuz iş gücünü muhteva eden ülkelere yönelen geleneksel tekstil anlayışının, kısacası Uzakdoğu’nun zaferi olarak görülen kısa süreli tekstilde kaybeden bir AB-ABD görüntüsünün, aslında gelişmiş ülkelerde sessizce hızlandırılan teknik tekstil anlayışı ile nasılda önceden planlanmış bir oyun olduğu günümüzde gözler önüne seriliyor. Örneğin Alman tekstil firmaları Almanya’yı terk etmiş ve Uzakdoğu’ya gitmiş olmasına rağmen Alman Federal Eğitim Araştırma Bakanlığının ceket ve pantolon dokumalarına bilgisayar çipleri yerleştirilmesi projesine ayırdığı 15 milyar Euro’luk bütçe tekstilde katma değerli ürünlere yönelişin en güzel ispatıdır.

Çin ve Hindistan’da oluşturulan gettolarda ucuz iş gücü ve kalitesiz ürünler ile dünya tekstili yeni bir serüvene atılırken Avrupa ve Amerika bu süreçte geleneksel tekstil üretimini bilinçli olarak terk edip yüksek getirisi olan ve ve yoğun bir rekabetin yaşanmadığı yüksek performanslı tekstil ürünleri üretimine yöneldiler. Marka firmalar Uzakdoğu ile rekabeti bırakıp geleneksel üretimlerini buralara taşıdılar. Ancak asıl gözden kaçan markaların ve büyük tekstil firmalarının nanoteknolojiye yönelmeleri oldu. Bir seminerde dinlediğim Colin’s ve LOFT’un Bilgi Teknolojileri Koordinatörü Dr Selçuk AKSAK’ın da dile getirdiği gibi “ pamuk 0,10 cent, iplik 1 dolar, tshort 10 dolar, elbise 50 dolar, özel tasarım marka 500 dolar eder” cümlesindeki kazancın tekstilin hamaliyesinden, teknolojiyi kullanmaya geçtiğini kısa bir anda olsa gözden kaçırdık.

Kar getirecek nanoteknoloji için Avrupa’da açılan alanı göremeyerek geleneksel tekstilden teknik tekstile geçiş sürecinde dünya tekstil piyasasında ki boşaltılan üretim alanına Türk tekstilciler girdiler. Ve Türkiye’de tekstil patladı. Bu suni yükselişe güvenerek yola çıkan bir çok tekstil firması dünya geleneksel tekstil sektörünün kutup değiştirmesiyle karşısında ucuz iş gücü avantajı ile Çin’i buldu. Bu gün girilen darboğazda tekstilin kurtuluşu için mücadele veren tekstil birlikteliklerinin tümünün ortak paydası mevcut durumun Uzakdoğu ile yarışabilmemizi imkânsız kıldığı ve Çin ile rekabet yerine katma değeri yüksek tekstil üretimine bir an önce geçiş yapılması gerektiği olarak önümüze çıkmaktadır.

Tam da bu noktada biraz iddialı olsa da şunu söyleyebiliriz; her gün daha da geriye giden Türk tekstilin geleceği nanoteknoloji ile şekillenecektir. Bu iddiadan sonra şu soru gündeme gelecektir “Türkiye nanoteknoloji de nerede olacak.” Çin’le girilen acımasız rekabette gün geçtikçe kan kaybederken Türk tekstilcisi nanoteknolojiye nasıl bakacak.

Araştırmalar 2040 yılında Avrupa nüfusunun % 40 ının 60 yaş üstünde olacağını gösteriyor. Yani Avrupa’nın yaşlanması doktorların insanları nanoteknolojik ürünlere daha çok sevk etmesi ve sağlık konfor alanında bu ürünlerin daha çok yer alması anlamına gelecektir. Özellikle önümüzdeki 5-10 yılda bu teknolojiye önem verileceği aşikardır. Artık Türk tekstilinin Çin ile rekabeti bir kenara bırakıp Avrupa’nın bu ihtiyacını karşılayacak katma değeri yüksek ürünlere geçmesinin vakti gelmiştir.

Öyle ki bir tişörtün hastanın kalp atışlarını ölçerek gerektiği taktirde acil servisi arayacağı ürünleri, bir işçinin bulunduğu ortamda açığa çıkan zehirli gazları fark edebilecek ve işçiyi uyarabilecek ürünleri çok yakında herhangi bir marka tarafından satılırken görmek mümkün olabilecektir. Bu gün bile son birkaç yılda gerçekleşen çalışmalar sonucunda bir kumaş kimyasal maddeleri yurtdışından gelse de Türkiye de üretilen anti bakteriyel çoraplar, leke tutmayan perdeler, selüloit önleyici pijamalar, çabuk ütülenen yatak örtüleri raflarda yerini almış bulunmakta.

Tekbir Giyim Genel Müdürü Cafer KARADUMAN’ ın “Henüz Türkiye’de nanoteknolojik kumaş pazarlayan kumaşçılar yok. Firmaların AR-GE kurup kumaşlarını kendileri işlemeleri için de erken. Ancak nanoteknolojik kumaşlar satışa çıktığında üretim konusu hız kazanacaktır.” uyarısı aslında Türkiye’de nanoteknolojinin geleceğine ışık tutan bir açıklamadır.

Mevcut tekstil firmalarımız AR-GE ve ÜR-GE departmanlarını oluşturmak, nanoteknolojik konularda uzmanlaşmak kaydıyla ucuz Çin ile uğraşmayı bırakıp servetlerini yaşlılıklarında harcamak mecburiyeti yaşayacak Avrupa’ya açılmak zorundadır. Türk tekstil sektörünün nanoteklojiye geçişte en zayıf yanlarının başında Ar-Ge ve ÜR-GE çalışmalarının yetersizliği geliyor.Avrupa Birliği giriş sürecimizde büyük destek verilen AR-GE ve ÜR-GE çalışmalarının bir nedeni de budur. Amerika nanoteknoloji üssü olarak Brezilya’yı hazırlarken yaşlanan Avrupa’nın hemen yanı başında ve dünya Tekstil piyasasında olumlu bir yeri olan Türkiye’de oluşturacağı nanoteknolojik üst ile kazançlı olacaktır. Daha yeni basına yansıyan ADİDAS firmasının uzak doğudan Kolombiya’ya şirketi taşımasının altında yatan asıl önemli etken Brezilya’ya yani nanoteknolojiye yakın olmanın gelecekte firmaya yapacağı katkıyı bugünden görmeleridir. Türk tekstili de artık kumaşçısından üreticisine bu yeni oluşan pazarda en az iş gücü ile an fazla katma değeri olan teknik tekstile hazırlanmalı ve krizde olan sektörü biran önce canlandıracak nanoteknolojiyi yakalamalıdır.

Tevfik YAZICILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.