Savaşlar, işgaller, katliamlar…
21 yüzyılın dünyasını yüzyıl sonra yazmaya kalkanların yazılarının başına koyacakları ilk sözler bunlar olacak sanırım. Amerikan imparatorluğunun günümüz dünyasına bırakacağı bu mirasa en büyük ek de ekonomik çöküş olacak gibi. Her gün daralan dünya ekonomisi ardı ardına çöken ülkelerle günümüz medyasına konuk olmaya devam ediyor. Gelinen son noktada Avrupa Birliği’nin de çatırdadığı gözlerden kaçmıyor.
Dünyanın gördüğü en büyük spakülatörlerden George Soros, geçtiğimiz günlerde artık kahvedeki insanımızın bile dile getirmekte olduğu Avrup’nın çöküşünü itiraf etti. Soros’un “Euro krizinin Avrupa Birliği’ne zarar verme ve yok etme adetlerini önemsemezken bir yabancının sözlerine önem verdiğini ortaya koyarak Avrupa’nın da çökebileceğini yeni yeni anımsadı.
Elbette durumun vahamiyeti bu derece ortaya çıkınca AKP Hükümeti de sözde önlemler almaya başladı. Günü kurtaracak, geleceği düşünmeyen atraksiyonlara sarılan hükümet gelen krize karşı önce sessiz sesiz iş dünyasına uyarılar göndermekle yetindi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli’nin “Kötü haberi veriyorum; dünya ekonomisinde kara bulutlar gözükmeye başladı. Dünya daha büyük krizlerle karşı karşıya kalacak. Bunlar da oluyor. Muhtemelen dünya ekonomisinde bir kriz olacak. Türkiye’ye olumsuz etkileri olacaktır. O yüzden tedbirli olun. Ne varsa onu tutun. Fazla harcamayın.” uyarısının ardından Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın da, ”Umuyoruz ki Avrupa’da doğru kararlar alınır. Umuyoruz ki ABD’de bu borçlanma limitiyle ilgili siyasi sorun aşılır. Bunlar çözülürse sorun yok, ama sorunlar çözülemediği takdirde de olumsuz senaryolara da hazır olmamız gerekir” açıklamaları gündemde yeterince yer bulmazken gelen büyük tehlikeyi apaçık ortaya koydu.
Diğer yanda ekonomik gelişmeler aslında görmek isteyenler için gerçekleri zaten ortaya koyuyor. 2001 yılında 65 milyon nüfusuyla 1 milyon 768 bin vergi mükellefi 565 bin kurumsal vergi mükellefi olan Türkiye, 2011 yılı sonunda 74 milyon nüfusa ulaştı. Vergi mükellefleri ancak 1 milyon 716 binde kalırken, kurumsal vergi mükellefleri 664 bin olarak kayıtlara geçiyor. Düşünsenize 10 milyon yeni nüfus hayata adım atarken vergi veren işyeri sayımız maalesef artmıyor.
E-ticaret platformlarından sahibinden.com’un verilerine göre sadece 2012’nin ilk çeyreğinde internet üzerinden gerçekleştirilen fabrika satışları önceki yılın aynı dönemine göre % 148 artış kaydetti. İşletilemeyen, iflas eden yüzlerce fabrika internetten satıldı, el değiştirdi. Sadece internete yansıyan kapanan fabrikalar gerçeği bile geldiğimiz durumu ortaya koyarken hükümet fabrikanın can damarları olan doğalgaz ve elektriğe zam yapmakla meşkuldu.
Ekonomiyi canlandıracak olan üretim ve ticaret yerinde sayarken diğer yanda çalışmadan üretmeden para kazanmanın adı olan faiz marjları sürekli artıyor. 2012’nin ilk çeyreğinde bankacılık sektörü yükselen net faiz marjlarının etkisiyle net karını % 11.9 arttırarak 6.12 milyar liraya yükseltiyor. Kısacası Türkiye üretmek yerine faiz belasına batmış, 19.8 milyar lirası takipe düşmüş borç batağında yaşayan bir ülke haline getirildi.
Tüm bunlar yaşanırken AKP Hükümetinin hala dış borcunu ödemiş, IMF ile çalışmayan bir ülke izlenimi vermeye çalışırken gerçekler hükümeti bir kez daha yalanlıyor. Türkiye’de 2002 yılında 43.056 milyon dolar olan özel sektörün dış borcu 10 yılda 2012 de 202.754 milyon dolar ile % 370.9 artış gösteriyor. Aynı süre içersin de kamu sektörünün kısa vadeli borcu % 666.4 artışla 2002 de 915 milyon dolardan 2012 de 7.013 milyon dolara yükselirken hükümet tüm bunları görmezden gelerek Türkiye cumhuriyeti Merkez Bankasının 1.665 milyon dolarlık kısa vadeli dış borcunu % -23.3 düşürerek 1.269 milyon dolara ulaştırması ile övünmeye çalışıyor. Toplamda 2002 yılında 129.592 milyon dolar olan ülkenin dış borcunun AKP Hükümeti ile 2012’de % 136.6 artışla 306.551 milyon dolara ulaşması maalesef hiç konuşulmuyor.
Elbette konuşulacak çok şey var. Türkiye’de en zengin 100 Türk’ün servetine göre, vergi rekortmeni 100 Türk’ün ödediği yıllık gelir vergisi oranı % 5,7 de kalırken asgari ücretliden alınan verginin bu oranın yaklaşık üç katına ulaşarak % 15’i bulduğu da nedense hiç konuşulmuyor. 10 yıllık AKP Hükümetinde az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alma geleneği hiç bozulmadan devam ediyor. Bu gün Türkiye’de 3 milyon asgari ücretli 100 zengin etmiyor. Maliyenin verilerine göre 100 vergi rekortmeni yıllık 2 milyar 40 milyon lira kazanç elde ederken, aynı kazancı yaklaşık 3 milyon 215 bin asgari ücretli ancak elde edebiliyor. Yani 32 bin 150 asgari ücretlinin 1 yılda kazandığını bir zengin tek başına kazabiliyor. Kısacası AKP Hükümetinin ekonomi politikaları ile zenginle fakir arasındaki uçurum her gün büyüyor.
Ama AKP Hükümetinin de hakkını yememek gerekir gerekir. Avrupa’da büyüyen krizi bir yandan bakanları ile halkına duyururken diğer yandan da önlemler almaya çalışıyor. Ne mi yapıyor? Topraklarımızı satışa çıkartıyor. Özelleştirmelerle ülkenin varlıklarını tek tek elinden çıkartan hükümetimiz şimdi de yaklaşan ekonomik krize önlem almak için topraklarımızı satıyor.
İMKB de işlem gören şirketlerimizin hisselerinin zaten % 75’i yabancıların elinde. Örneğin Halk bankasının % 89’u, Arçelik’in % 83’ü, Tüpraş’ın % 80’i yabancıların pörtföyünde. Piyasada değeri 29 milyar 148 milyon tl ile borsanın en değerli şirketi olan Garanti bankasının bile % 73.30 u yabancıların elinde.
Sonuç olarak firmalarımız yabancılara satılmış, kamu sektörü özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekilmiş, elimizde satacak bir tek topraklarımız kalmış. Hükümetimizde krize parasız yakalanmamak için topraklarımızı satıp kasasını doldurmanın peşinde. Mayıs ayının başında resmi gazetede yayınlanan Tapu Kanunu ve Kadastro Kanunu’nda değişiklik yapan kanunla yabancılara Türkiye’de taşınmaz satışına onay çıktı. Öyle ki ardından da Osman Arolat gibi ekonomistler ülkenin nasıl satılması gerektiği konusunda köşelerinde hükümete tavsiyeler sunar oldu. Arolat “Bizim oralarda tutulan Televizyon dizilerimizin “Gümüş”, “Aşkı Memnu”, “Muhteşem Süleyman” isimlerinin satılacak bölgelere isim olarak verilmesi ve o dizi oyuncularının o bölgelerde evler aldıklarının açıklanması sözünü ettiğim ülkelere gayrimenkul satışına ivme kazandırabilir” sözleri ile gelinen noktayı ortaya koydu.
Hala arkasına % 50’nin desteğini alan hükümet, pembe tablolar çizmeye devam etse de içinde bulunduğumuz durum bu resmi rakamlarla ekonomistlerin önünde duruyor. Şimdi vakit hamasi benim hükümetim yanlış yapmaz naraları ile bu gerçekleri yok sayma vakti değil, apaçık geliyorum diyen dünya ekonomisindeki büyük krize önlem alma vaktidir. Türkiye’nin kredi notu düşürüldü diye meydanlarda külhanbeyi kesilmekle bunlar yok sayılamaz. Elbette ben ekonomist değilim, bunlar sadece basına yansıyan ve benim not aldığım gerçekler. Ama gerçekler artık gizlenemiyor bilsinler yeter…
Tevfik YAZICILAR
13 Mayıs 2012