Pakistan hakkında bilmediklerimiz
PAKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ
Resmî adı Pakistan İslâm Cumhuriyeti olan ülke kendi meclisi, hükümeti, başbakanı olan, içişlerinde bağımsız, dışişlerinde merkezî hükümete bağlı eyaletlerden oluşuyor. Eyaletlerin sınırları, etnik köken ve konuşulan dil temel alınarak belirlenmiş. Ülke çok uzun süre İngiltere’nin kontrolünde kaldığı için İngilizce hâlâ oldukça yaygın. Bir başkent bölgesiyle 17 şehirden meydana gelen beş eyalet şunlar: Pencab (başkenti: Lahor), Sind (başkenti: Karaçi), Pathanistan (başkenti: Peşaver), Belucistan (başkenti: Keta), Azâd Keşmir (başkenti: Bati Keşmir).
Resmi dil Urduca ve İngilizce olmasına karşın etnik unsurların dilleri de konuşulmakta. Halkın yüzde 97’sinin Müslüman olduğu ülke, kuzeyden Afganistan ve Çin, doğudan Çin, güneyden Hint Okyanusu (Umman Denizi), batıdan İran ile çevrili.
14 Ağustos 1947’de Hindistan’dan kopup bağımsızlık ilan eden Pakistan’a başlangıçta Bangladeş de (Doğu Pakistan adıyla) bağlıydı; ancak, 1971’de Pakistan’dan ayrıldı. Muhammet Ali Cinnah önderliğinde kurulan ülkenin ilk başkenti Karaçi iken yönetim merkezi daha sonra İslamabad’a taşındı. Yaklaşık yüz altmış milyon insanın yaşadığı Pakistan’daki ucuz iş gücü dikkat çekici. Ekonomisi büyük oranda tarıma dayanan ülke yeraltı kaynaklarından mahrum.
TALİBAN VE PAKİSTAN
Pakistan’da siyaset oldukça hareketli. Ülke sürekli olarak Hindistan’la kavga halinde. Nükleer silahlara sahip tek İslam ülkesi olan Pakistan, Hindistan’ın tehditlerini bu karşı unsurla bertaraf ederken yakın dönemde kendi de Taliban hareketi ile uğraşıyor. Afganistan Talibanı’ndan kopan ve Pakistan’ın Veziristan bölgesinde Pakistan hükümeti ve Amerikan askerlerine karşı savaşan Tehrik-i Taliban hareketi yüzünden yaklaşık dört yüz bin insan ülke içinde göçmen durumunda bulunuyor. Göçmelere karşı hükümet politikaları yetersiz kalırken, yardım kuruluşları hükümetin açığını kapatmaya çalışıyor. Bu anlamda Türkiye’de başta IHH ve Kızılay, Pakistanlıların gönlünü fethetmiş durumda. Pakistan’da yaşanan deprem sonrasında TOKİ tarafından yapılan toplu konutlar da Türkiye’nin bir diğer gurur kaynağı. Pakistan’da Türkiyeli olmak gümrük kapıları başta olmak üzere ülkenin her yerinde büyük kolaylıklar sağlıyor. Türkiye’nin Pakistan’da sevilen ülkelerin başında geldiğini söylersek abartmış olmayız.
PROFESYONEL ORDU
Pakistan siyaseti de sürekli olarak askerî darbelerle kesintiye uğruyor. Ülkede söz sahibi olan siyasetçilerin büyük bir kısmı suikastlere kurban gitti. Pakistan’da söz sahibi generallerin bir kısmı Türkiye’de eğitim alıyor. Askerî darbe yapıp ülke yönetimine el koyan General Müşerref gibi, birçoğu Türkçe biliyor.Pakistan’da siyasetin en belirleyici unsuru ordu ve istihbarat. Yaklaşık sekiz yüz kişilik Pakistan ordusu tamamen profesyonel olmasına karşın ordu içindeki çekişme sürekli olarak siyasete yansıyor. İstihbarat ve orduyu dengeli bir şekilde idare eden siyasetçinin Pakistan’a egemen olacağı sık sık dillendirilirken bunu da kimsenin başaramadığı anlatılıyor. Türkiye’de eğitim almış Pakistanlı askerlerin en iyi bildikleri gazete Türkiye’deki okul yıllarından hatırladıkları Cumhuriyet gazetesi.
SAÇLARINA ÂŞIK BİR HALK
Pakistanlılar saçlarına âşık. Genç kızların ellerinde hiç değişmeyen aksesuar her fırsatta saçlarını taradıkları tarakları. Erkeklerin de saç konusunda kadınlardan aşağı kalır yanı yok. En zengininden en fakirine kadar Pakistanlı erkeklerin çoğu her zaman yağlı ve briyantinli saçlarla dolaşıyor. Pakistan’da serinlik veren her ağacın altı potansiyel berber dükkânı. Ellerindeki küçük saplı tepsi içerisindeki şişelerle dolaşan seyyar satıcılar müşterilerin saçlarını yağlıyor. Zeytinyağı bu anlamda Pakistan’da oldukça kıymetli.
ARABALARIN HER YERİNE YOLCU TAŞINIR
Pakistan’ın en ilginç özelliklerinden biri de toplu taşıma, binek ve yük taşıma araçları. Bedford kamyonlarını süslemek de Pakistanlılar için çok önemli. Bütün kamyonlar kasaları da dâhil olmak üzere birer sanat şaheseri gibi süsleniyor. Her süslemede muhakkak kuş figürleri var.
Kamyonlara nazaran daha az süslü olan otobüs ve minibüslerde dikkati çeken şey taşınan yolcular. Pakistan’da her otobüsün veya minibüsün üzerinden ve yanlarından taşan ve sarkan yolcular görmek mümkün. Özellikle Himalayalar’ın başlangıç noktasına uzanan virajlı yollarda yapılan yolculukta insanların bu hallerini görünce hayrete düşmemek elde değil. Başlangıçta bu insanlardan para alınmadığını düşündük ama öğrendik ki herkes ücret ödüyormuş; ancak araçtan sarkma pozisyonunda, oturan yolcudan daha düşük bir fiyatla seyahat ediliyor.
MEDRESELER DİYARI
Pakistan, İslamî hassasiyetlerin çok yoğun yaşandığı bir yer. Ülke genelinde yaklaşık üç bin civarında medrese bulunuyor. Medreselerde yaklaşık bir milyon sekiz yüz bin öğrenci eğitim görüyor ve bunların yaşları da 7 ile 18 arasında değişiyor. Eğitimin ortalama 11 yıl sürdüğü medreselerin çoğu yatılı. Bu okulların ihtiyaçları “Şeyh” tabir edilen hocalar tarafından sağlanıyor. Şeyhlere en büyük desteği ülke dışında yaşayan Pakistanlılar verirken ülke içinde de ciddi anlamda destek görüyorlar. Şeyhler bulundukları bölgenin en büyük güçlerinden biri. Devletin tayin ettiği askerler tarafından korunuyorlar. Öyle ki 12 koruma ile gezen şeyhler bile var.
Pakistan hükümeti medreseleri denetim altına almak için yoğun gayret gösterirken, bu durum Lal Mescidi’nde olduğu gibi bazen tepkiye de neden olabiliyor. Pakistan medreseleri aynı zamanda Afganistan’da ortaya çıkan Taliban hareketinin de ilk filizlendiği yerler. Pakistan medreselerinden doğan bu hareketin Pakistan kolu şimdilerde Pakistan ordusuna karşı savaşıyor.
ERKEKLER İKİ KERE ŞANSLI
Pakistan’ın en ilginç geleneklerin başında bütün Hint yarımadasına egemen olan ilginç bir kız evlendirme kültürü var. Bizdeki gibi kızını evlendirmek için erkek tarafından çeyiz istemek, başlık istemek Pakistan’da ayıp sayılıyor. Bu anlamda, Pakistan’da erkekseniz, yaşadınız; çünkü sevdiğiniz kızı almanın yanında, çeyizi ile zengin de olabilirsiniz. Çeyiz deyince, aklınıza bir sandık içindeki örtüler, yemek takımları falan gelmesin; kız tarafının vermeyi vaat ettiği mal, mülk, altın ve parayı kastediyoruz. Gelin adayı zengin bir toprak ağasının kızı ise, evlilik de geniş araziler anlamına geliyor; kayınpeder zengin bir tüccarsa hazır bir iş ve iyi bir ev de damadın oluyor. Varsayalım evlenecek oğlan bir doktor, o zaman da kayınpeder kendisine iyi bir muayenehane açacak demektir. Kız tarafı fakir olduğunda ne oluyor diye sorarsanız o zaman Pakistan’da da Hindistan’daki gibi kast sistemi devreye giriyor. Oradaki kadar keskin olmasa da Pakistan toplumunda da hâlâ kast sistemi geçerli. O nedenle de, fakir kız ancak kendi kastındaki bir adamla evleniyor. Pakistan’da evlenen çiftler gelin evinde gerdeğe girerken, damadın evlenmeden önce erkek arkadaşlarının evinde toplanıp şiir okumaları da Pakistan düğünlerinin hiç bozulmamış geleneklerinden.
KEŞMİR SORUNU
Pakistan’ın Hindistan’la temel anlaşmazlığı olan Keşmir Meselesi yüzünden iki ülke sürekli karşı karşıya geliyor ve savaşın eşiğinden dönüyor. Televizyonlarda izlediğimiz Pakistan ve Hindistan askerlerinin sınırda burun buruna yaptıkları nöbet değişimi de Keşmir meselesinin psikolojik yönü. Keşmir’de ilk mücahit hareketini başlatan ve Keşmir’in ilk cumhurbaşkanı olan Serdar Abdül Kayumhan ve Keşmir Adalet Bakanı Raşid Abbasi meselenin yakın zamanda çözülmesi için Pakistan tarafından öne sürülen Keşmir’de askerlerin geri çekilmesi, birleşmenin sağlanması, hükümetin kurulması ve iki ülkenin yardım etmesi tezlerinin uluslararası kamuoyu tarafından kabul edildiğini ancak Hindistan’ın buna karşı çıktığını söylüyorlar. Ancak Pakistanlıların büyük çoğunluğu, bu konuda hâlâ gelecek adına umutlu olduklarını ifade ediyor
DAĞLIK ÜLKENİN KARDEŞ İNSANLARI
Pakistan şehirlerinde sokakta dolaşırken kendinizi hiç yabancı bir ülkede imiş gibi hissetmiyorsunuz. Ancak, bu sokakların hepsi Anadolu’nun doğusundaki bir şehre ait gibi. Muhtemelen çoğu coğrafî özellikler nedeniyle ortaya çıkmış olan kültürel unsurlar saklı tutulduğunda Pakistan halkının Türkiyeli insandan çok da farklı olmadığını söylemek mümkün. Genelde neşeli ve güleryüzlü bu kardeş halkın da tepesinin tası atınca birden savaşkanlığı ortaya çıkıyor. Galiba tek belirgin farklılığımız “spor” konusunda. Biz futbol ile yatıp kalkıyoruz, onlarsa kolonizasyon döneminde tanıştıkları “kriket” ile…
DOĞUMLA İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLER
Pakistan’ın eski Pencap Eyaleti’nde çocuğun dünyaya gelmek üzere olduğu bildirilmez; sadece çok yakın kadın akraba ile evin kızları, yani doğum yapacak kişinin halası ve evli kızkardeşleri çağrılır. Çocuk doğduktan sonra bütün akraba ve dostlara haber verilir. Haberi götüren kişi yanında tatlı da götürür. Aydın sınıf hastane ya da doğumevlerinde doğum yaptırır. Köylerde
ise tecrübeli ve bilgili ebeler tarafından evde doğum yaptırılır. Ebeye para, gur ve dopattah ya da bir elbise verilir. Bazı kimseler cora da verirler.
Göbek Kesme:
Çocuk doğduktan sonra ebe, bıçak ya da orakla çocuğun göbeğini keser ve bir kabın içine koyup gömer, sonra çocuğu yıkar. Çocuğun doğumundan kırkı çıkıncaya kadar anneyi yıkamak ve bakımını yapmak da ebenin görevidir. Bunun karşılığında ebeye bebeğin kırkı çıktıktan sonra hediye verilir
Yastık, Kılıç ve Gur Koyma Geleneği:
Bazı kimseler çocuğun doğumu yaklaşınca, annenin başucuna kılıç ve gur koyarlar. Bu kılıç bir ay bir hafta boyunca, yani lohusanın kırklanmasına kadar burada durur. Kılıç koymakla anne ve çocuğun zarar ve tehlikelerden uzak kalacağına inanılır.
Ayakları kıble tarafına uzatmak uğursuzluk sayılır ve lohusanın başı kıble tarafına getirilir. Lohusalık süresince ebenin dışında birkaç yakın akraba kadın da annenin yanında kalır; ancak başka kimsenin gelmesine izin verilmez.
Ezan:
Hastanelerde hemşire, evlerde ebe bebeği yıkar. Sonra ailenin bir büyüğü veya yaşlısı ya da köyün hocası bebeğin kulağına ezan okur. Köylerde ezanı okuyan kişiye gur verilir.
Ghutti
Ezan okunduktan sonra çocuğa önce ghutti verilir. Şehirlerde ailenin bir büyüğü ya da mutlu bir kadın, çocuğa bal yalatır. Halk arasında çocuğa ilk kez ghutti veren kişinin, çocuğun hayatı boyunca etkili olacağı inancı vardır. Köylerde çocuğa verilen ghutti, gur ve çin zencefili karıştırılarak hazırlanır. Çocuğa ilk olarak ghutti yedirilmesinin sebebi, midenin iyice temizlenmesidir. Köylerde ghuttiyi güzel şarkı söyleyen bir kadının davul çalarak çarşıya gidip satın alması, gelenek halini almıştır.
Kız ve Erkek Çocuk Arasındaki Fark:
Eğer çocuk erkek olursa, gur ve laddu dağıtılarak akraba ve dostlara haber verilir. Herkes kutlamaya gelir ve çocuğu görerek ona para verir. Eğer çocuk kız olursa, kimseye haber verilmez. Haberi olanlar da üzülmeye gelirler. Böyle durumlarda köylerde yaşayanlar, “Karanlık geldi, ama yağmur da yağacak.” derler. Yani kızdan sonra oğlan doğacak.
Cora ve Takı:
İlk çocuğun dede evinde doğması genel bir adettir. Anne ve baba, kızlarını doğum için iki üç ay öncesinden evlerine getirirler ve doğumun bütün masraflarını üstlenirler. Çocuk ister kız olsun ister oğlan, altın bilezik, on bir ya da yirmi bir cora, yatak, salıncak, süt pişirme ve içirme kabı gibi ihtiyaç olan eşyaları alırlar. Lohusanın kırkı dolup yıkandıktan sonra kayınpederinin evine gideceği zaman da takı ve cora verirler. Bazı kişiler, çocuğun anne ve babasının yanısıra büyükbaba, babaanne ve diğer çok yakın akrabalara da cora gönderirler. Çocuk erkek olursa, hala ve evli kızkardeşler cora getirirler.
Giderlerken onlara da cora ve para verilir.
Yedinci Gün Banyosu:
Lohusa kırk günlük süre içinde beş defa yıkanır, yani çocuğun doğumundan sonraki 7., 11., 21., 30. ve 40. günler. Yedinci gün banyosuna “çhati” de denilir. O gün birkaç kadın davet edilir, lohusa şerbeti yapılır ve misafirlere ikram edilir. Lohusa, ilk defa o gün odasından çıkarılır ve gökyüzünü gösterme geleneği yerine getirilir.
Kırklama:
Çocuk doğumunun kırkıncı günü kırklanır. O gün lohusa beşinci kez yıkanır, yeni elbiseler giyer ve takılar takar. Çocuğu da yıkayıp güzel bir elbise giydirirler. Akraba ve dostlar da bu kutlamaya katılırlar ve çocuğa para, elbise ve daha başka hediyeler getirirler. Çalgılar çalıp şarkılar söyleyerek misafirleri ağırlarlar. O gün lohusaya ve misafirlere karha ve katmer ikram ederler. Bazı kimseler kırklamanın yapıldığı gün zerde dağıtırlar.
Boş Bir İnanç:
Lohusanın yanına çocuk düşürmüş kadın giremez. Hatta bazı kimseler kırk gün boyunca böyle kadınların sesinin bile lohusanın kulağına gitmesine engel olurlar ve çocuğu da birkaç yıl böyle kadınların kucağına vermezler. Kırsal kesimde yaşayan halk arasında şöyle bir düşünce yaygındır: Bazı kadınlarda atrah hastalığı olur. Sekiz sayısı bu kadınlara uğursuzluk getirir. Bu kadınların çocukları sekiz gün ile on sekiz yıl arasında ölüm tehlikesi içinde olurlar. Eğer böyle bir kadın yıkanarak gelir ve saçını bir çocuğun üzerine atarsa, o çocuk ölür ve kendi çocuğu yaşar. Bu nedenle köylüler böyle kadınlardan çok korkar ve kendi çocuklarını ondan saklayıp uzak tutarlar.
Beşik Kertmesi:
Bazı kimseler çocuk doğar doğmaz ya da çocukluk döneminde beşik kertmesi yaparlar. Bu adet sadece köylerde vardır. Beşik kertmesi yapmak için kız ve oğlan arasındaki yaş farkı dikkate alınmaz. Kızın amcasının hanımı, halası, teyzesi, dayısının hanımı ya da çok yakın bir akraba, onu kucağına alarak “Bu benim” der. Bu, “Benim oğlumla onun sözünü kesin!” anlamına gelmektedir. Bu istek genellikle kabul edilir ve söz kesilmiş sayılır. Oğlanın annesi kıza takı ve elbise getirir; böylece akrabalık kararı kesinleşir Daha sonra kız ve oğlanın anne ve babaları her bayramda kuru yemiş, tatlı ve elbise gönderirler. Çocuklar evlenme çağına gelince evlendirilirler. Beşik kertmesi, ancak kız ve oğlanın aileleri arasında çok büyük bir anlaşmazlık olması halinde bozulur; aksi takdirde beşik kertmesine o kadar bağlı kalınır ki kız ya da oğlan ölecek olsa, onların
yerine kız ya da erkek kardeşleriyle nişan ve düğün yapılır. Bu insanlara göre beşik kertmesiyle nişanlanan kızın başka biraileye gelin gitmesi çok ayıp karşılanır.
Saç Kesme:
Çocuğun doğumundan sonraki 5., 11., 21. ya da 41. günü saçı kesilir. Bu gelenek daha çok 5. ya da 11. gün yapılır. Berber saçı kestikten sonra ona hediye ve saçların ağırlığında gümüş verilir ve saçlar saklanır. Bazı kimseler, saç kesiminden hemen sonra sünnet de yaptırırlar; ancak genellikle sünnet daha sonra yapılır. Saç kesilmesi sırasında zerde pişirilip dağıtılır.
Ad Koyma:
Ad koyma genellikle kırkından sonra yapılır. Bazı kimseler ise çocuk epeyce büyüdükten sora adını koyarlar. Köylerde erkek çocuk için teke, kız çocuk için keçi kurban etme adeti vardır. Et genellikle çiğ olarak dağıtılır. Kendi paylarını dağıtmak da adettir. Bazı kimseler pilav pişirerek davet verirler. Akraba ve misafirler de çocuğa para verirler. Eti genellikle berber dağıtır ve karşılığında hediye alır. Berber, davetten sonra davetin yapıldığı yerde metal bir kupa dolaştırır ve orada bulunanlar kupanın içinepara atarlar. Bu parayı berber alır. Çocuğun adını saç kesme günü ya da daha önce koyan kimseler de vardır. Çocuğun adı konulduktan sonra akrabalara laddu dağıtılır.
Sünnet:
Çocukluk dönemine ait gelenekler arasında sünnete çok önem verilir. Hatta bazı kimseler bunu küçük bir düğün gibi kutlarlar. Bu münasebetle akraba, dost ve tanıdıklar davet edilir. Çok yakın akrabalar tatlı ve cora getirirler. Onlara bunun karşılığında para ve cora verilir. Dede evinden çocuk ile anne ve babası için cora ve tatlı gönderilmesi zorunlu sayılır. Böylece aile ve yakın çevre büyüklerinin katılımıyla sünnet yapılır. Çocuk iyileşince yıkayıp damat gibi süslerler, yeni elbiseler giydirip sihra takarlar. Bazı kimseler çocuğu damat gibi süsledikten sonra ata bindirirler. Misafirlere davet verip, dost ve tanıdıklara laddu dağıtırlar.
Bütün misafirler çocuğa para verirler. Bu paranın listesi tutulur. Çünkü bu para karşılıklı kabul edilir ve uygun bir fırsatta geri verilir.
Bismillah:
Çocuğun yaşı dört yıl dört ay olunca “Bismillah” denilerek, düzenli olarak eğitimine başlanır. Bu kutlamaya katılmak için akraba ve dostlar davet edilir. Çocuk yıkanıp yeni elbiseler giydirilir. Ailenin bir büyüğü, okumuş yazmış ya da yaşlı bir kişisi, çocuğa “Bismillah” okutur. Bundan sonra tatlı dağıtılır ve çocuğa para, elbise ve diğer hediyeler verilir. Köylerde çocuklara cami hocası “Bismillah” okutturur. Bu adet, hocanın çocuğa üç kez “Bismillâhirrahmannirrahim-elif, be, cim” dedirtmesiyle
yapılır. Daha sonra puf böreği dağıtılır.
Amin:
Çocuk, Kur’an-ı Kerim’i okuyup bitirince, “Amin” geleneği yapılır. Bu münasebetle de akraba ve dostlar davet edilir ve ziyafet verilir. Çocuğu yıkayıp yeni elbiseler giydirir ve bir taht ya da yastık üzerine oturturlar. Kur’an’ı okutturan kadın ya da erkek hoca, çocuğa “Amin” dedirtir. Dua sona erince, bu hocalara cora, tatlı ve para verilir. Bazı kimseler takı ya da başka bir hediye de verirler. Dua okunurken pek çok çocuk toplanır ve “Amin, amin ….” derler. Bu çocuklara da tatlı verilir. Köylerde çocuğu Kur’an okuması için camiye gönderirler. Burada sadece birkaç sure tamamlanarak “Amin” dedirtilir. Cami hocası bütün çocukları toplayarak dua ettirir. Hoca, “Allah hayırlı etsin! Allah yağmur yağdırsın! “Amin” deyin, çocuklar!” der ve çocuklar hep beraber “Amin” diye bağırırlar. Hoca aynı şekilde bir dua okur ve çocuklara “Amin” dedirtir. Bundan sonra kakule şekeri, tatlı ya da puf böreği dağıtıp, hocaya bir miktar para verirler. “Bismillah” ve “Amin”, çocuğun öğrenim hayatı ve çocukluk dönemine ait iki önemli gelenektir. Biriyle çocuğun öğrenim hayatı başlar; diğeri ise öğreniminin ilk aşaması sayılır.
İŞ BANKASI PARASI BURALARDAN GELDİ
Atatürk’ün bakanlarından Dr. Rıza Nur’un hatıralarının 903. sayfasında Atatürk’e Hindistan Müslümanlarından para gönderildiğini şöyle anlatılıyor:
“Para yok, orduyu besleyemiyoruz. Ne yapacağız… Politika orduya da girmiş, O da iki parti. Bir taraftan da askerin hakkı var. Boş duruyor. Askerler ‘İşsizlik orduları iğlal ettirir’ derler. Doğru, görüyorum. Sonra aç ve elbisesiz. Düşündük, ‘Mustafa Kemal’den Hindlilerin gönderdiği parayı alalım’ dedik. İstedik vermedi. Zorladık, olmadı. Maliye Vekili Hasan Fehmi doğrusu bu işe çalıştı. Ve bundandır ki Mustafa Kemal’e turfa olmuştu. Bu iş ikinci grubun ağzına düştü. Meclise koymağa teşebbüs ettiler. Mustafa Kemal heyeti vekilede ‘Bu para benimdir, Hindliler bana gönderdiler’ dedi. Evet Hindliler onun namına göndermişlerdir. Fakat Türk Milleti’nin bu buhranlı anında en mühim olduğuna hükmedilen mahalle sarfediniz demişler öyle göndermişlerdi… Bu paradan başka O’na Cava ‘dan, yine Hind’den, Amerika Müslümanları ‘ndan, İstanbul ‘dan ve emsali yerlerden daha böyle bir çok paralar gelmişti. Hepsi bir milyon altına yakındı.”
ATATÜRK’ÜN HİNTLİLERE TEŞEKKÜRÜ
Bu paranın Hindli Müslümanlar’dan geldiği o kadar açık ki, Atatürk bir nezaket örneği sergileyerek Hindli Müslümanlar’a kendi el yazısı ile bir de teşekkür mektubu yolluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan sıfatıyla Hindistan Müslümanları’ndan gelen yardım için parayı gönderen Hindistan Merkez-i Hilafet Reisi Seyyid Çotani’ye 9.11.1338 (1922) tarihli teşekkür mektubunda bu paranın milletin işleri için kullanılacağı dile getirilerek şöyle deniliyor:
“Ankara, 9.11.1338, Hindistan Merkez-i Hilafet Komitesi Reisi Seyyid Çotani Hazretleri; Tarafımızdan icra olunan zaferden Hindistan için de mühim bir hisseyi müşerref vardır. Bilhassa himmeti alileri ile temin buyrulan muavenet-i maddiye ve iane paraları Türkiye davasının tahakkuku .yolunda pek ziyade işe yaramıştır. Ondan sonra dahi devam edecektir. Muzahereti mahbubunuz suret-i nihaiYede aktı muharrer olan sulhumuzun tesriina ve amali milliyetimizin tamamen istimaline nihayet edecektir. TürkiYe halkı adına daima yüksek bir alaka ile hareket eden ve her fırsatta samimi teveccühatını izhar eyleyen bütün Hintli kardaşlara hem minnetkar selamlarımızı niyetlerimizi ve murahhasen tavassutu aliyelerini rica eder ve zatı alilerine ihtiramatı kalbiyemi arz ederim efendim. TBMM Reisi, B~kumandan Gazi.”
TİMETÜRK / Cuma Gerger yazdı