İşte bizim kocaoğlan…

İşte bizim kocaoğlan…

İşte bizim kocaoğlan… Hani şimdiki genlere hikaye gibi gelen ve ancak filimlerde rastlarsalar gördükleri ama dilden dile aktarılan karaoğlan.

Çingeneleri belkide bana en çok sevdiren hayvan.

Sokaklarında kocaoğlanların çokca dolaştırıldığı, para kazanmanın bir yolu olan bir mahallede büyüdüm ben. Fatihin balatında karagümrüğünde geçti çocukluğum. sabahları ellerinde sopaları önlerinde kocaoğlanları tıngır mıngır ilerleyen çerçiler kimi zaman bizlere de kısa resitaller verdirirdi hayvanlara. Bir ücret alamayacaklarını teflerinin içini para ile dolduramayacaklarını bilmelerine rağmen diş kirası mı dersiniz göz hakkı mı bilmem oynatırlardı kocaoğlanları arasıra da olsa kapımızın önünde.

ben şanşlı bir çocuktum desem doğru olacak, sokakların kesişme yerinde oluşan küçük meydanın tam cephesinde cumbalı bir evde büyüdüm ben.

Eger kocaoğlan oynayacaksa mutlaka bizim evin karşısında oynamalıydı ve eger ben yaramazlık yapmış, komşunun oğlunu dövmüş, ip atlayan kızları rahatsız etmiş yada top oynamak uğruna bir camı kırmışsam cumbada oturmalıydım mutlaka.

ilkkez yavru bir ayı ile bu cumbada karşılaşmıştım. neden bilmiyorum sanki onlar hep büyük olanlardı. bir sopa karşısında hizaya gelen ama bir hırıltısı ile dahi cevredekilere korku salanlar. ve hep cingenelerin büyüklüğü düşer di aklıma, düşünsenize koca hayvanı dizginleyen hatta onu millete madara ettirip oyunlar oynatan çingeneler. kimse yapamazdı bunu onlardan başka, büyük insanlardı onlar doğaya dizginlerini geçiren.

cumbada cezalandırıldığım bir gündü karşıdan gelen oynatıcıların eline alışık olmadığım bir yerine iki kocaoğlanla karşılaştığımda, nutkum tutulmuştu adeta. sevimli , şirin mi şirin, patı patı koşuşturmaya çalışan cevresindeki ilgiyi anlamayan bir yavrucuk. kocağlanın bögürtüleri arasında toplanan vee onları seyre dalan arkadaşlarım.

küçük cumbamız da herşey farklı görünmüştü gözüme. daha dün sokakta küçük taşlat toplayıp oynatıcılar geldiğinde tefin sesine ayak uyduran hamamda nasıl bayıldığını bizlere sergileyen kocaoğlanı kızdırmak için atan ufaklık bendim.

O zaman anladım ki çocuk olmak farklıymış. cingenlerin emrinde bir kocaoğlan, çingenleri hiç takmayan bir yavru. kendi bildiğini yapan ve insanları neşeden kırıp geçiren bir yumurcak ve yanında her gün aynı sahneyi sergilen kocaoğlan. çocuk olmalıydı insan , çocuk kalmalıydı. özgürlüğün sınırlarını kaybetmeden dünyayı çocukca seyredebilmeli. kendine çizilen sınırlar içersinde cevresindekileri mutlu etmeye çalışan bir kocaoğlan ile kendi çizdiği sınırlar içersinde cevresine meyda okuyan çocuğun farkıydı bu.

Tabii çocukluk işte benim ki de ne ceza dinler nede cumba… kendimi zil çalan nakarat tutturan oynatıcılar arasında bulmam çok sürmedi. küçük taşlar ellerde kızdırılan kocaoğlan, bizleri anlamaya çalışan yavru, sopası ile bu sefer bizleri kovalamaya ugraşan cingenler…. bir eski zaman hatırası işte…

Tevfik YAZICILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.