Ebubekir Sifil’den İlginç Seçim Açıklaması
İslami camiada adından sıkça bahsedilen Ebubekir Sifil Hocaefendiden ilginç bir seçim açıklaması geldi. Twitter üzerinden yaptığı açıklamada AK Partiye oy vermek isteyenlere adeta “bunu yapamazsınız” dedikten sonra “Maalesef AK Partiye oy vermek zorundayız” yaklaşımıyla oy isteyen Ebubekir Sifil şaşırttı doğrusu.
Son dönemde özellikle dinde yenileme çalışmalarına karşı verdiği demeçlerle tanınan Sifil’in yazısında, dinde yenileme isteyenlere hadi ordan denmesi gerektiği konusuna değinmesi ama bu sefer sözlerini yumuşatarak dinde yenileme isteyen Cumhurbaşkanının konuşmasının hemen ardından bu kararından vazgeçtiğini ama 1. ve 2. adamlarının onu anlamadığını iddia etmesi “Seçim sathında AK Partiye destek verme çabası” olarak yorumlandı.
Yazısında bir insanın neden AK Partiye oy vermemesi gerektiğini sıralayan Sifil sonuç babında ise AK Parti giderse kim gelir şeklinde açıklaması ile sevenlerini korkutarak AK Partiye oy vermeye çağırması ise kendini takip edenleri şaşırttı doğrusu.
İşte Ebubekir Sifil’in o yazısı;
Yaklaşan Seçim Dolayısıyla
Bu seçim ülkemiz ve milletimiz için ne kadar önemliyse, bu sorunun da Ak Parti için o kadar hayatî olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple açık yazacağım.
Alkışa iltifat, kargışa itibar çağını çoktan geçtim. Sadece ihkak-ı hak için, “kim ne der” endişesi taşımadan, dünyevî maslahat için hakikati zedeleme zilletine düşmeden, idare-i kelam etmeden ve sadece Allah’a vereceğim hesabı düşünerek diyorum ki:
Sn. Cumhurbaşkanımız’ın liderliğinde Ak Parti iktidarlarının bu ülkeye kazandırdıklarını inkâr etmek ya da küçümsemek en hafif tabiriyle “nankörlük”tür! Bunları burada tek tek sayıp dökmeyi zait addediyorum. Ve biliyorum ki yapılanlar, yapılacakların teminatıdır.
Bununla birlikte Ak Parti’ye gönül vermiş mütedeyyin kitlelerin hassasiyetlerini rencide eden, bu yüzden de o kitleleri Ak Parti’yle ilişkilerini yeniden düşünme noktasına getiren bir kısım icraatlar, söylemler, ihmaller de görülmüyor değil.
En başta, bunca tecrübeye rağmen hâlâ ciddî bir eğitim/kültür politikasının oturtulamamış olması geliyor. Ak Parti’nin söylem düzeyindeki yerlilik/millîlik vurgularıyla mütenasip yerli/millî bir eğitim/kültür politikası yok! Gittikçe yabancılaşan, sekülerleşen bir toplum var.
Kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlayan Ak Parti’nin aile kurumunu tahkim edici tedbirler alması beklenirken, “kadına yönelik pozitif ayrımcılık” başlığıyla yürüttüğü politikalar tam aksi istikamette, aileyi tahrip edici etki yapıyor. Telafisi zor toplumsal sonuçları olur.
Öte yandan, “Kur’an’da değiştirilmesi gereken ayetler” olduğunu söyleyenlere karşı sessiz kalınırken, İ.Şenocak ve N.Yıldız hocaların, fer’î meselelerdeki sözlerinin cımbızlanıp bağlamından koparılmış kısmı üzerinden maruz kaldıkları muamele, tabanda ciddi dalgalanma oluşturdu. Bu muamele ve ardından gelen “güncelleme” faslı, Ak Parti’ye sadece “oy” değil, aynı zamanda “gönül” vermiş kitlelerde derin bir inkisar, endişe, hatta tepki oluşturdu: Acaba Ak Parti daha güçlü geldiğinde Kemalist jakobenizmi çağrıştıran yeni bir sürece mi maruz kalacağız?
Gerçi Sn. Cumhurbaşkanımız kasdını bilahare tavzih etti. Ancak endişelerin tamamen izale olduğunu söylemek zor. Şu süreçte “ne yapacağız”ın sürekli sorulur olması bundan. Ben de -aldığım mesajların ötesinde- Anadolu’da gittiğim yerlerde bunu bizzat gözledim, gözlüyorum.
Özellikle Sn. Başbakan ve Sn. Bozdağ’ın o fasıldaki açıklamaları Ak Parti’nin 2., 3. etkili/yetkili isimlerinin “vur deyince öldür” anlayışında bulundukları izlenimi oluşturdu. Oysa Ak Parti’ye bize din anlayışı dayatsın diye değil, dayatmaları kaldırdığı için oy vermiştik.
Tabanda oluşan bir diğer algı: Ak Parti Kemalizm’in ruhlara sindirdiği “fincancı katırlarını ürkütmeme” psikolojisinden henüz sıyrılabilmiş değil. Yoksa ne hocaların gördüğü muamele, ne de “güncelleme” söylemi “dışarıdan” oy getirdi. Tam tersi oldu: Kendi insanımızı küstürdük.
Bugünlerde kendilerine “millet ittifakı” diyenleri tam kadro destekleyen tv’ler, yazarlar/yorumcular o meş’um saldırgan, tedhişkâr, hatta tehditkâr tarzla kimi dillerine dolasa kurban alacağından daha emin artık. Oysa bu sadece milletin Ak Parti’ye itimadını zayıflatmıyor. Aksine, bu ülkenin Ak Parti’yle yakaladığı devlet-millet kaynaşmasını ve bu sinerjinin yeşertip bütün Ümmet’e yaydığı evrensel gelecek umutlarını, kadim “arzın imarı” hayallerini tehdit ediyor. Bu zaaf görüntüsünü Ak Parti’ye yakıştıramıyoruz; izah edemiyoruz, hazmedemiyoruz.
Bütün bunlara rağmen, özellikle bu milleti diz çöktürme emellerinden hiç vazgeçmeyen çağdaş Ebû Cehil’lerin ve onlara maşalık eden İbn Übey’lerin Sn. Cumhurbaşkanımız’a yönelik olarak yürüttüğü ilkesiz/ahlaksız kampanyalar karşısında elbette tarafsız kalacak değiliz! Bu babda tarafsızlığın düşmanla işbirliğinden farkı yoktur.
Bu alçak kampanyanın, Osmanlı’nın son dönemlerinde başta Abdülhamid Han olmak üzere, bu milletin değerlerini muhafaza ve müdafaaya gayret eden yerli duruş sahibi idarecilere karşı hep aynı metodu kullandığını biliyoruz: İtibarsızlaştırarak alaşağı etme!
Milletimiz bu “cambaza bak” numarasına kanacak ya da çaresizlikten kanmış gibi yapıp susup oturacak dönemleri çoktan geride bıraktı! Gerektiğinde kan tükürür, kızılcık şerbeti içtik deriz; kırılan kolu yen içinde tutarız. Ama varlığını bu milletin değerleriyle savaş üzerine bina etmiş iç ve dış ifsat şebekelerinin aşağılık emellerine hizmet etme ya da işlerini kolaylaştırma anlamına gelecek bir tutum içine girmeyi kendimize saygısızlıktan öte, vatana-millete ihanete eş sayarız.
Bu söylediklerimi “siyasî bir tutum olarak Ak Parti yandaşlığı” şeklinde algılamaya ve bu algı üzerinden “saldırı” moduna geçmeye hazırlananlara da şunu söyleyeyim: Siyasteçi değilim, kendi adıma bir siyasî beklentim de, gelecek tasarımım da yok. Ak Parti ile de, siyasetle de, siyasetten dünyalık devşirenlerle de hiç bir münasebetim yoktur, olmaz.
Buraya yazdıklarımdan ne sizin ne -eğer olacaksa- Ak Parti yönetiminin rahatsız olması, ne de başkalarının hoşnut olması umurumda.
Yalan dünyada hangimiz kaç gün daha yaşayacak, bilmiyoruz. Emanetin geri alınacağı zamana kadar görevimiz hakkı ikame etmek ve ülkenin geçmekte olduğu şu kritik dönemeçte tereddüt içinde olanlara “ehem-mühim” sıralamasını hatırlatmak.
Ebubekir Sifil – 17 Haziran 2018