Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ESAM’da yaptığı konuşmanın tam metnidir.
40 yıldır yaptığı çalışmalarla büyük hizmetlere imza atan Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi(ESAM) Ankara’daki yeni binasında çalışmalarına başladı. Açılışa onur konuğu olarak katılan Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan burada yaptığı konuşmada Türkiye ve dünyanın gündemini değerlendirdi, ESAM’ın yaptığı çalışmaları anlattı.
Gayemiz 6 milyar insanın saadetidir
Her şeyden evvel ESAM’ın gayretli çalışanlarına teşekkür ediyoruz. Yeni bir binayı geçmek suretiyle yaptıkları yeni hamleden dolaya kendilerini tebrik ediyoruz. Bu hamlenin yapılmasında büyük emeği geçen ESAM’ın başta Sayın Genel Başkanı Recai Kutan bey Genel Sekreter Hanif Ersoy bey ve diğer bütün kıymetli mensuplarına ve bütün üyelerin hepsine teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Bu arada, Ertan Yülek bey ve Bahri Zengin beye de büyük gayretler sarf ettikleri için kendilerine hassaten teşekkürlerimizi arz ederiz. Yine bilhassa bu yeni binanın temininde ve bu güzel akşamın hazırlanmasında nasıl candan çalıştığına yakinen şahit olduğumuz Mehmet Altınöz’e de huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.
Yeni binanın çalışmaya girmesi milletimiz için ve bütün insanlık için hayırlı olsun. Bu akşam burada yapmakta olduğumuz toplantının ne kadar büyük bir mana ifade ettiğini ve önemini belirtmek için her şeyden evvel 4 noktaya kısaca temasta fayda olduğuna inanıyorum.
Bunlardan bir tanesi ESAM nedir? İkincisi bugüne kadar ne yapmıştır? Üçüncüsü bugün hangi noktada bulunuyoruz? Niçin ESAM’ın önemi büsbütün artmıştır? Dördüncüsü ise şimdibu yeni binaya taşındıktan sonra ESAM hangi istikametlerde hangi çalışmaları yapmalıdır?
Böylece bu yeni binaya geçişi bir atılım olarak çok önemli hizmetlerin yapılması döneminin başlangıcı olarak görüyoruz. Bunu Cenab-ı Allah’tan diliyoruz. Şimdi müsaade buyurursanız bu akşamın manasını bu yeni binaya taşınmanın önemini belirtmek için söylemiş olduğum dört noktaya çok kısaca bir bakış yapalım.
ESAM, çok büyük hizmetler başarmıştır ESAM’ın önemini ve manasını biraz evvel gösterilmiş olan vizyonda gördük. Burada da ifade edildiği gibi ESAM Türkiye’de Millî Görüş hamlesinin başlamış olduğu 1969 yılında bu hamleyle beraber çalışmaya başlamış olan bir kuruluştur. Bu çalışmalar esnasında bugüne kadar çok büyük hizmetler başarmıştır ve ESAM’ın asıl önemi sinevizyonda da ifade edildiği gibi Türkiye’nin en eski, köklü ve ciddi araştırma kuruluşlardan birisi olmasının yanında Millî Görüş çalışmalarının düşünce merkezi olmasıdır. Her şeyden evvel Milli Görüş hareketi ilk olarak ESAM’la beraber başlamıştır. Çünkü Cenab-ı Allah’ın insanlara imandan sonra en büyük nimeti imanın emrindeki akıldır. Akıl insanların düşünme ve araştırma kabiliyetinin vesilesidir. İnsanların hidayet feraset ve dirayet sahibi olmalarının vesilesidir. Bu sebepten dolayıdır ki biraz evvelki sinevizyonda yine belirtildiği gibi ‘akılsız başın cezasını ayaklar çeker’ atasözü çalışmaları mutlaka düşünceyle Allah’ın verdiği bu nimetle beraber yürütülmesinin önemini belirtmektedir.
Dolayısıyla şuurlu Millî Görüşçüler işe başlarken hamlelerini başlatırken siyasi aksiyonla beraber fikri çalışmaları da birlikte başlatmanın şuurunu ortaya koymuşlardır. ESAM o günden bugüne kadar otuz altı yıldır çalışıyor. Bu çalışmalarda üç ana hedef ESAM için esas alınmıştır. Bunlardan bir tanesi Millî Görüş’ün ihtiyaç duymuş olduğu ilmi araştırmaları yapmak veya çeşitli kuruluşlarla koordineli çalışmak sureti ile onlarında katkılarıyla bu araştırmaları hedeflerine ulaştırmak. İkinci bir önemli görevi Türkiyemiz’deki başta üniversiteler olmak üzere bütün araştırma müesseselerini, araştırma gruplarını ve araştırıcıları kucaklayarak bir topluluk meydana getirmek ve onların şuurlu çalışmalarına, koordinasyon içinde çalışmalarına yardımcı olmaktır. Vatanını ve milletini seven bir kuruluş olarak israf haramdır sözü bizim ölçümüzdür.
Çalışmalar hakkı üstün tutan bir zihniyetin hakim olması için yapılıyor. Dolayısıyla ekonomik araştırmalar merkezinin ülkemizdeki diğer araştırma merkezlerinde şuurlu çalışmalarına yardımcı olması onun inancının ve şuurunun bir gereğidir. Çünkü araştırma çok büyük bir nimettir. Bunun israf edilmemesi lazım. Kurulmuş olmak veya çalışıyor olmak bir şey ifade etmez. Çalışıp da ne üretiyorsun hangi gayeye hizmet ediyorsun şuurun var mı asıl önemli olan budur. Bu önemli hizmetin yapılmasında ESAM’a büyük görev düşmektedir. Hem kendisi çalışmaları için hem de Türkiye’deki bütün araştırma müesseseleri için ve araştırıcılar için üçüncü bir önemli konu ise ESAM aynı zamanda Türkiye’deki bütün varisyon merkezlerini tanıtmalı ve nasıl araştırıcıları kucaklıyor isearaştırma gruplarını nüğelerini de kucaklamalı ve onların koordinasyonunu temin etmeye çalışmalıdır. İşte böylece ESAM kendisi araştıracak, araştırmacıları yönlendirecek ve araştırma kurumlarını kucaklayacak ve yönlendirecek. Bu maksatla 36 yıldır bu gayede çalışıyor.
Bu çalışmaların ana hedefi nedir? Bu çalışmalar yeryüzünde hakkı üstün tutan bir zihniyetin hakim olması, bütün insanlığın saadeti için yapılıyor. Bu çalışmalar üç ana hedefin gerçekleştirilmesi için yapılıyor. Bunlar, Yeniden Büyük Türkiye’nin kurulması, Yaşanabilir bir Türkiye’nin kurulması, Yeni bir Dünyanın kurulmasıdır. Her ne kadar ayrı ayrı hedefler gibi görünse de bunların hepsi bir bütündür. Çünkü yeni bir dünyanın kurulması, Yeniden Büyük Türkiye’nin kurulmasına bağlıdır. Yeniden Büyük Türkiye’nin kurulması ise Yaşanabilir Bir Türkiye’nin kurulmasına bağlıdır. Bu bir bütün pakettir. Bu paketin hepsi ESAM’ın ana gayeleri içinde olmuştur. Çalışmalar bu ana gayeyi gerçekleştirmek için yapılmıştır. Hepimizin bildiği gibi, Millî Görüş yola çıktığı zaman ana prensiplerini 36 yıl evvel ortaya koydu. Biz bu prensipleri 36 yıl önce söylemişizdir ve bu hepimizin ezberindedir.
Dört ana prensibimiz var. Dört ana prensibimiz vardır. Bunlardan birincisi ahlak ve maneviyattır. Bu ilke en önde gelen bayraktır. İkincisi şahsiyetli dış politika güdülmesi. Türkiye’nin uydu değil lider ülke olması. Başkalarına üstünlük taslamak için değil, bütün insanlığın beklediği özlediği hakkı üstün tutan dünya nizamının kurulması için Türkiye’nin güçlü bir ülke olması gerekiyor da onun için. Üçüncüsü müstemleke tipi değil, lider ülke kalkınmasıdır. Bunlar yıllardan beri 5 ayrı partinin seçim afişlerinde temel sloganlar olarak millete duyurulmuş olan ana hedeflerdir. Dördüncüsü ise, yeryüzünde ifsadın önlenmesi Türkiye’nin ve bütün insanlığın saadeti için çalışmaktır. Bunları böyle söylüyorsunuz da gerçekten ne yaptınız diyen insanlara söyleyecek çok sözümüz var.
ESAM 1969’da kuruldu. Türkiye o zaman AET ile Ankara Anlaşması yapmıştı. Bu anlaşma Türkiye’yi müstemleke yapmak istiyordu. Biz hayır diyerek Yeniden Büyük Türkiye için çalışmalar yaptık. Türkiye yeniden dünyanın öncüsü olacak. Siz ne yapıyorsunuz. Türkiye’yi Avrupa’ya müstemleke yapmaya çalışıyorsunuz, isyanı daha 1969’da başladı.
O dönemde imzalanan Ankara Anlaşması’yla millet narkozlanmaya çalışılıyordu. ESAM gelin buraya, şu yaptığınız anlaşmaya bakın. Bu sadece müstemlekeleşmek demek.
Teferruatına girmeyeceğim. Bir tek ESAM’ın yaptığı tespiti size söyleyeyim: Anlaşmaya bir madde koymuşlar. 22 senede gümrükler eşitlenecek, ortadan kaldırılacak. Peki nasıl kaldırılacakmış? Bunun kaldırılması için Türkiye her sene 22’de 1 nispetinde takriben yüzde 5 olarak her sene gümrüklerini indirecekmiş. Avrupa’dan ithal ettiği mallara karşı ve aynı zamanda da Avrupa’dan ithal etmiş olduğu malların miktarını da 1967 yılındaki ithalat listeleri esas alınmak üzere yüzde 5 oranında arttıracakmış. Ne demek bunun manası? Bunun manası, siz sanayileşmeyeceksiniz, siz bize bağlı bir ülke olarak kalacaksınız. Neden? Çünkü biz 1977 yılında hükümetteydik ve Türkiye’ye 80 bin traktör ithal edildi, biz bir yandan traktör sanayini kurarken, tarımın gelişmesi için sanayinin kurulmasını bekleyemezdik, dışardan ithal ettik 70 bin-80 bin traktör. Şimdi siz bunu baz alacaksınız, her sene yüzde 5 daha fazla ithal edeceksiniz, ne münasebet! Bunu biz yapacağız, biz ihraç edeceğiz; ithal etmeyeceğiz. Niye bunun ithalatını kolaylaştırmak için her sene yüzde 5 gümrüğünü indirecekmişiz? Nedenmiş? Gümrükleri birleştirelim, indirelim. Hay hay.
Biz Türkiye’nin sıhhatli bir şekilde güçlenmesini istiyoruz. 22 yıl sonra gümrüklerin sıfır olmasına razıyız ama bir şartımız var: Bunu neye göre yapacağız?.. Siz önce sanayi mamullerinde gümrükleri indirin, diyorsunuz. Hayır, biz diyoruz ki; tarım mamullerinde indirelim. Önce domateste gümrükleri yüzde 5 indirelim bakalım… Bizim ihraç edeceğimiz mallarda indirelim, bizim ihracatımız gelişsin. ESAM. O gün milleti aldatılması propagandaları karşısına çıkmış; “hayır” demiş, “Milli Görüş sizin bu gidişatınızı kabul etmez, bu Türkiye’yi müstemlekeleştirmek hareketidir, bu kabil anlaşmaları kabul etmiyoruz, tasvip etmiyoruz, bunları yaptığınız için ülkeye iyilik yapmadınız” denmiştir. Ve buna dayanarak Meclis’e Millî Görüş’ün ilk gensorusu verilmiştir. Ankara Anlaşması hakkındadır bu gensoru. Ve bu gensoru vasıtasıyla Millî Görüş, Meclis’te ve milletimize böylece açık bir şekilde fiilen icra edilmek üzere gösterilmiştir ve gösterilmeye başlanmıştır. Bunlar büyük hizmetlerdir.
Daha yolun başında uçuruma, bir felakete giderken bugün içine düşülmüş olan felaketi 36 sene önce, 40 sene önce Millî Görüş işaret etmiştir. Hayır, bu tarafa gitmeyin, Millî Görüş’ü esas alın, Türkiye’yi müstemleke yapmayın… İşte ESAM bu görevleri yapmış bir müessesedir.
Biz Allah’ın en büyük nispette genç nüfus verdiği bir ülkeyiz. Öbür taraftan, bir yandan sömürgeleşmeyelim diye, lider ülke olalım diye bu çalışmalar icra edilirken, millet daima aldatılmıştır. Denmiştir ki; efendim, biz ırkçı, emperyalist güçlerle iyi geçinmezsek (hâlâ aynı propagandayı yutturmak isteyenler var) eee o takdirde kendi gücümüzle ayakta duramayız, ekonomimizi yürütemeyiz, yaşayabilmek için onlara muhtacız, onlarla iyi geçinmeliyiz.
ESAM, Millî Görüş buna da daha ilk günden karşı çıkmış, ne münasebet, niçin kendi imkanlarımızla ayakta duramayacakmışız demiş ve ekonomide milli çözüm çalışmalarını yürütmüştür. Uzun yıllar Türkiye’mizin hangi zenginliklere sahip olduğunu ve bunlardan kurulacak projelerle ne büyük gelirler elde edileceğini gösteren konferanslarımız içinde hatırlayanlar vardır. Bu konferanslarda, ekonomide milli çözümde Türkiye’ye Cenab-ı Allah’ın bütün ülkelere nazaran vermiş olduğu 7 müstesna nimet açık bir şekilde millete anlatılmıştır. Biz Allah’ın en büyük nispette genç nüfus verdiği bir ülkeyiz. Şu nimetleri tanıyın.
Bundan başka, bütün dünyanın merkezindeyiz. Bundan başka, eşsiz bir tarihe sahibiz. Bundan başka, en kıymetli madenlerin sahibiyiz. Bundan başka, en geniş ormanların sahibiyiz. 7 türlü iklime sahibiz, her türlü tarıma elverişli imkanlar Türkiye’de mevcuttur. Bütün bunlar bir bir hangi projeler uygulandığı zaman, hangi büyük milli gelire katkılar yapılabilir projeler halinde, 40 proje halinde kitabımız hâlâ ortadadır. Projeler halinde gösterilmiştir. Niçin? Önce 75 milyona inandırmak ki, sakın ha bu taklitçilerin, bu işbirlikçilerin narkozlamasına aldanmayın. Biz pekala kendi gücümüzle ayakta dururuz, pekala güçlü bir devlet oluruz. Tam tersine, aldanıp da onlara tabi olduğumuz zaman sömürülürüz, uşak oluruz ve sürünürüz.
ESAM işte 40 sene öncesinden, ekonomide milli çözüm çalışmalarını, bu ana maksadı, bu büyük hizmeti yapmak için yürütmüştür ve bunlar hususunda senelerce çok önemli adımlar atılmıştır. Bunlar sadece ESAM çalışması olarak kalmamış, 74-78 arasında kurmuş olduğumuz 3 hükümette ve 96-97 yılında kurduğumuz 4’üncü hükümette aynı zamanda ekonomide milli çözüm esasları uygulanmaya konmuş ve fiilen Türkiye’nin sanayileşmiş bir ülke olması, insanlarının en büyük gelir seviyesine sahip olması ve hiçbir zaman dış güçlere muhtaç olmadan kendisinin kuvvetli bir ekonomiye sahip olabileceği fiilen gösterilmiştir. ESAM bunun fikir babalığını yapmış, hükümetler de bu Millî Görüş fikirlerinin uygulamalarını yaparak hem delilleriyle fikir olarak, hem de uygulamasıyla bu gerçekler aslında milletimize gösterilmiştir.
Diğer yandan, size şimdi 2 tane istikamet söyledim. Bu istikametlerden 1 tanesi, dedim ki; millet sömürgeleştiriliyor, bu istikamete gidilmemeli, bunun ilk farkına varan ESAM’dır. İkincisi; sakın aldanmayın. Başkalarına köle olmaya mecburuz propagandasının hiçbir kıymeti yoktur. Biz kendi gücümüzle ayakta durabiliriz, bu çalışmalar yapılmıştır.
Müslüman ülkelerin oluşturduğu Birleşmiş Milletler kurulmalıdır. Peki öyleyse bizim hangi istikamete gitmemiz lazım, işte bunun için de Müslüman ülkelerle işbirliği çalışmaları istikametinde çok önemli çalışmalar yapılmıştır. Bizim gitmemiz icap eden istikamet budur denmiştir ve bunun bütün gayretli adımları atılmıştır. Demin sinevizyonda gösterildi. Herkes biliyor ki daha 40 sene önceden yeryüzünde barış ve huzurun temini için başkalarını ezmek için değil, ezilmeleri önlemek için. Tıpkı Osmanlının ve Selçuklunun bin yıl yaptığı gibi bugün de yine ‘yeryüzünde bütün insanlığın huzur ve barışın teminatı için 5 adımın atılması lazımdır’ sözü 40 sene önce söylendi. Bir, önce Müslüman ülkeler Birleşmiş Milletleri. Ne demek bu? ’60 tane bağımsız Müslüman ülke ve 140 tane başka idarelerin altında yaşayan Müslüman toplulukların hepsinin temsilcisini ihtiva eden bir Birleşmiş Milletler kurulmalıdır.
Böylece yeryüzündeki 1,5 milyar Müslüman’ın tek bir kuvvet olarak ağırlığını dünya siyasetine koyması sağlanmalıdır ve bugünkü yanlış kurulmuş olan Birleşmiş Milletlerin yerine bunun adil düzene dayanan hakikisi insanlara faydalısı, hakkı üstün tutanı kurulmalı, örnek olarak gösterilmelidir’ denmiştir daha o zaman. Çünkü bugünkü Birleşmiş Milletler 1. Avrupa Konferansı olarak kuruldu ve bir galipler kurulu olarak kuruldu. Bir yandan demokrasi ve insan hakları hürriyetlerden dem vurarak bunu kurdular. Öbür yandan bir güvenlik konseyi olarak biz galip ülkeler burada veto hakkına sahip oluyoruz. Bizim istemediğimiz şey yapılmayacak. Bu nasıl Birleşmiş Milletler? Nasıl demokrasi bu? Nasıl bir insan hakları bu? Onun için de bu birleşmiş milletler kurulduktan bugüne kadar hiçbir işe yaramamıştır. Dünyadaki hiçbir zulmü önlememiştir çünkü kuruluşu yanlıştır. Çünkü dünyanın kuruluşu batılıların eline bırakılamaz. İşte bunları fiilen göstermek için bak Birleşmiş Milletler nasıl olmalıdır diye Müslüman ülkeler kendi Birleşmiş Milletlerini kurmalıdır.
Avrupa Birliği gibi sömürü ekonomik topluluğu yerine adil bir düzene dayanan ekonomik topluluğu Müslüman ülkeler kendi aralarında kurarak örnek teşkil etmeli ve kendi aralarındaki işbirliğini arttırmalıdır. Ondan sonra kendi para biçimine geçmelidir. Yeryüzünde hakkın adaletin korunması için kendi NATO’sunu kurmalıdır. Şimdi bugünkü NATO İslam’a karşı çalışıyor. O zaman da komünizme karşı sizi koruyacağız diye kurulmuş olmakla beraber hep kuvveti üstün tutan bir zihniyetin temeli esas alınarak kurulmuştur. Temel çekirdek yanlıştır.
Bunların yerine ‘hayır bütün insanlar eşittir, herkes bu dünyada adil bir düzen içerisinde yaşamalıdır’ fikrini koruyacak olan Osmanlı ve Selçuklunun tarihte yapmış olduğu görevi yapacak olan Müslüman ülkeler savunma işbirliği teşkilatını kurulması esas alınmıştır. Bu işbirliği teşkilatın ne yapacak bütün Müslüman ülkelerin savunma araç ve gereçlerini normlaştıracak bunları kendisi üretecek ve böylece 1,5 milyarlık bir âlemin müşterek gücüyle Osmanlı ve Selçuklunun yaptığı gibi yeryüzünde hak ve adalet korunacaktır.
İnsanlığın saadeti, İslami bir medeniyetle sağlanabilir. UNESCO’nun yerine gerçeği kurulmalıdır. Şimdi bugünkü UNESCO, ‘biz kültür geliştirmeleri için kurulduk’ diyor. Kurdunuz da ne yaptınız? Bir eserini inceliyorsunuz baştan sona kadar firavunları medhediyor. Mısır en büyük medeniyetmiş. Ne medeniyeti.
Ukubeti üstün tutan zalim ilahlık iddia eden insanlığa felaketten başka bir şey getirmemiş birzulüm düzeni. Bu zulüm düzenini methederek hangi kültüre hizmet edeceksiniz. Eski Roma’yı ve Yunan’ı almış bunları tanıtıyor. Bunların kazılarını gösteriyor ve bunları methediyor ‘bunları örnek alın’ diyor. Sen muzır bir kuruluşsun. Niçin? Çünkü bunlar kuvveti üstün tutan kuruluşlardır ve bunların örnek alınması insanlığı sadece vahşete sürükler de onun için. Bunu Batılı kafa anlamaz. Bu iyi niyetli hareketin elbette Milli Görüş tarafından ortaya konulması lazımdı. Elbette bundan dolayı ESAM 36 yıldan beri bu söylediğimiz 5 tane adımın atılması hususunda gereken fikriyatı yaptığı gibi bunların gerçekleşmesi için de uzunyıllar çalıştık.
8 tane Müslüman ülke bir araya geldi çekirdek oluşturuldu. 29 Mayıs İstanbul’un Fethi gününün arkasından Müslüman ülkelerin kıymetli devlet adamları, ilim adamlarıyla beraber işbirliği toplantıları yaparak bu fikirlerin her tarafa yerleşmesi için gayret edilmiştir. Bunlar paha biçilmez değerde büyük hizmetlerdir. Bu hizmetlerin yanında aynı zamanda bilindiği gibi D-8’lerin de tanıtılmasına çalışılmıştır. Yine bu istikamette D-8’ler hepimizin bildiği gibi yeni bir dünya kuruluşu olmak üzere küresel çapta en üst düzeydeki bir kuruluştur. Yeni bir dünya kuruluşudur. Burada 8 tane Müslüman ülke bir araya gelmiş çekirdek oluşturulmuş. 1milyarlık bir nüfus meydana getirilmiştir. Bu bir çekirdektir. Yola çıkmış çekirdeği teşkil etmiştir. İşbirliğine başlamış projeleri taksim etmiş kolları sıvamış. Bunun arkasından 2. hedefimiz bütün Müslüman ülkeleri ve ezilen ülkeleri yani Rusya’sı, Çin’i, Hindistan’ı dâhil 5 milyar ezilen sömürülen insanın hepsini biz adil bir dünya düzeni etrafında toplayacağız prensibini ele almıştır.
Peki, bir araya gelecek daha sonra ne yapacaksınız? Bizim gayemiz sadece 5 milyara değil. 6 milyar insanın hepsine hizmettir. O takdirde kendini gelişmiş sayan ülkeleri de bu sefer bir yuvarlak masa etrafında toplayacağız. Onlara, ‘Oturun bakalım buraya, yeni dünya sizin kuvvet ve prensiplerinize göre değil, adil düzen prensiplerine göre kurulacaktır’ diyeceğiz. ‘Herkes saadet bulacak’ diyeceğiz ve buna uymak için de gereken müeyyideyi elimizde tutacağız. Çünkü bunlar laftan anlamazlar.
Müeyyidesiz bunlara bir iş yaptırmak mümkün değildir. İşte yeni dünyanın adil esaslara göre kurulması prensibi gözetilerek D-8’ler kurulmuştur. Bunların hepsinin fikriyatı için ESAM’ın sayısız katkıları olmuştur. Bundan sonra 3 ana istikamet var. 3 istikameti bir kez daha özetliyorum. Bunlardan birincisi demin de ifade ettiğim gibi ESAM’ın ilk özel çalışması sömürgeleşmeyeceğiz. Yani Avrupa ekonomik topluluğu çalışması bir ana fikrin tatbikatıdır. Lider ülke olacağız. 2. Ana istikamet ise biz mutlaka emperyalist güçlere köle olmak mecburiyetinde olmak zorunda değiliz. Ekonomide milli çözüm vardır. Kendi gücümüzle kalkınmak mecburiyetindeyiz. 3- Gidilecek yol, Avrupa Birliği’ne kul köle olmak değil, önce İslam birliğini kurmak, D-8’ler vasıtasıyla yeni bir dünyayı kurmak yoludur. Bu istikametlerde çalışma yapılırken çok önemli bir istikamet ise yeni bir dünya düzeni nasıl kurulacak? Bunun için de uzun yıllar adil düzen çalışmaları yapılmıştır.
Yeni dünya düzeni 6 milyar insana saadet getirmek üzere adil bir düzene dayanmak üzere yapılmak mecburiyetindedir. Başka türlü saadete erişilemez. Bu düzen nasıl bir düzen olmalıdır? Günümüzde bu nasıl uygulanacaktır? İşte ESAM bu noktada elinden gelen çalışmayı yapmıştır. Görülüyor ki bir çok araştırma kurulu vardır. Bulunduğumuz nokta Emperyalistlerin azgınlaştığı noktadır. Görülüyor ki birçok araştırma kuruluşu çok iyi niyetle, gayretle çalışmaktadır. Ama ESAM, bütün bunların üstündedir ve hepsini kucaklamıştır. Bu çalışmalar yürütülürken, bugün yeni bir döneme başlamak üzere yeni binamızı açmış bulunmaktayız. Bu yeni dönemde nerdeyiz, ne yapmalıyız?
Bulunduğumuz nokta nasıl bir noktadır? Bulunduğumuz nokta, bilindiği gibi yeryüzündeki ırkçı-emperyalist güçlerin 5 bin yıldan beri güttükleri amaçlarını gerçekleştirmek noktasında artık azgınlaştıkları bir noktadır. Bunun için, birçok Müslüman ülke işgal edilmiş, görülmemiş zulümler işlenmiş ve bütün dünya kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Bu zihniyetle bizim kan davamız yok. Bu zihniyetle intikam hesabımız da yok. Bizim sadece bütün insanlığa saadet getirme hesabımız var. Bu saadeti getirmeye çalışırken, bir zihniyet karşımıza çıkıyor ve “Hayır! Bütün insanlık değil, yalnızca biz mesut olacağız. Biz üstün ırkız, efendiyiz, diğerleri ise bizim boyunduruğumuza girecek” diyor. Biz bu zihniyeti dostane bir şekilde ıslah etmeye mecburuz ve yeryüzüne hakkın hâkim olması için çalışıyoruz. Yoksa kimseye ne düşmanlığımız, ne husumetimiz ne de kan davamız yoktur. Biz bilakis onların saadeti içinde çalışıyoruz.
Bu emperyalistlerin zihniyeti “Ya öleceksiniz ya da kölemiz olacaksınız” şeklindedir. İşte bugün Irak’ta, Afganistan’da ve Filistin’de yapılan şey budur. Öyleyse yapılması icap eden husus, şu içinde bulunduğumuz gün içinde, bütün insanlığa saadet getirmek için çok büyük bir gayretle çalışmak mecburiyetidir. Çünkü insanlığın saadeti Milli Görüş’tedir. Milli Görüş’ün tanıtılıp yaygınlaştırılması en büyük hizmettir. Her zaman tekrar ettiğimiz bir şey vardır: Bunu insanları ikna etmek için açıkça üç kelimeyle ispat ediyoruz.
Size söylediğimiz ırkçı-emperyalist zihniyetler Batı’yı ellerine almışlardır. Batı ve onun arkasındaki bu zihniyetin inanç ve medeniyetine bakıldığı zaman, bu medeniyetin saadet getiremeyeceği görülür. Bizim medeniyetimizin, Milli Görüş’ün dayandığı, yani Selçuklu ve Osmanlının dayandığı temel inanç medeniyeti ancak insanlığa saadet getirebilir. Çünkü bu inanç İslam’ın ulvi prensiplerine dayanarak teşekkül etmiş bir inançtır. Saadet de ancak bununla elde edilebilir. Hâlbuki Batı’nın temellerini Hıristiyanlık teşkil etmektedir.
Neden Hıristiyanlık saadet getiremez, neden ancak İslam’la elde edilebilir? Çünkü bu medeniyetler mukayese edildiğinde üç temel taş ile mukayese edilmelidir. Birincisi, bu medeniyetin Allah inanışı nasıl, ikincisi bu medeniyetin insana bakışı nasıl, üçüncüsü bu medeniyetin tabiata ve çevreye bakışı nasıldır? Bu mukayeseyi bir cümlede yaparsak: İslam tevhid esasına dayanıyor. Tüm peygamberler bu temele dayanır. İnsanlara saadet getirecek bir medeniyetin bu kadar akli, doğal ve gerçekçi bir temele isnat etmiş olması şarttır. Buna mukabil, Batı medeniyetinin temeli ise Allah üçtür diye işe başlıyor. Bu nasıl oluyor? Allah kâinatı yaratan, yaşatan ve yönetendir. Bunun üç olması mümkün değil. Üç ise söyle, İsa aleyhi selam nereyi yaratmış? Haşa! Hz. Meryem nereyi yarattı? Ruhulkuddüs nereyi yarattı? Haşa!
Bunlar nereyi yaşatıyor ve yönetiyorlar? Aralarında bir ihtilaf çıkarsa aralarını kim yapıyor? Bunları sorduğumuzda bu medeniyetin özünü temsil eden papazlar: ‘Bu sualleri sormayacaksınız. Bizim dinimiz de akıl geçmez’ diyorlar. İşte bitti. Ona Allah inancın nasıl dedim, bana ‘aklı bırakacaksın’ diyor. Peki insan inanışın nasıl diyorum, diyor ki ‘insan günahkar doğar’ Bizim dinimizde ise insan tertemiz doğar, daha sonra bir takım yanlış etkilerin altında kalarak yanlış yollara sapabilir. İnsanı o etkilere karşı korumak lazım doğru yolda yürümesi için. Ama onlar ‘insan günahkâr olarak doğar, papazın vaftizi bile onu bu günahtan temizlemez, bütün hayatı boyunca hürriyeti olmayacak’ diyor.
Bu tabiat Allah’ın biz kullarına verdiği bir emanettir. Allah inancını sordum,’ aklın olmayacak, insan inancını sordum hürriyetin olmayacak’ diyor. Peki çevreye ne gözle bakıyorsun diyorum, ‘bizim kökümüz eski Yunan’a, Roma’ya gider, o da Firavunlar’a gider, biz çevrenin sahibiyiz’ diyor. Müslümanlıksa hayır, biz çevrenin tabiatın sahibi değiliz, bu tabiat Allah’ın bize verdiği bir emanettir. İbrahim aleyhisselam ‘kıyamet koparken bile bir ağaç dikebiliyorsanız dikin’ diyor. Neden? Çünkü bu tabiat bize emanettir ve bizden sonraki nesillere bunu daha da verimli bir şekilde bırakmak bizim için bir ibadettir de onun için. Batılı ise eski firavunlar gibi, ‘ben sahip olduğum şeyin ilahıyım, vurur kırar ve öldürürüm’ diyor.
İşte bugün Filistin’de ve Irak’ta gördüğümüz şey bu temel yanlışlıktan kaynaklanıyor. Sizin medeniyetinizin temeli böyle olursa sonuçta bunlar meydana gelir. Düşünün ki bunların muharref kitabında: ‘Elinizdeki esirlerin kemiklerini kırın ve yok edin’ diyor. Böyle bir zihniyetten, böyle bir inanıştan elbette ki insanlık saadeti doğamaz. İnsanlık saadeti, bizim milletimizin tarihinde uyguladığı ve gösterdiği gibi ancak İslam’ın ulvi prensiplerinden yararlanan bir medeniyetle sağlanabilir. Ancak Milli Görüş’le tesis edilebilir. Bu sebepten dolayıdır ki, şimdi insanlık bir büyük felakete sürükleniyor bu ırkçı-emperyalistlerin elinde.
Öyleyse Milli Görüş’e daha büyük bir görev düşüyor. Milli Görüş’e görev düştü mü ESAM’ın görevi de artıyor demektir. ESAM nedir anlatmak istiyorum size. Yıllarca önce BM’nin Yeni Dünya Düzeni Komisyonu Başkanı Nobel ödülü sahibi Orwin Lazlo’yu Adil Düzen çalışmaları için Türkiye’ye davet etmiş, uzunca bir süre kendisiyle beraber çalışmıştık. Bu çalışmalar devam ettiği esnada, kendisi İstanbul Samatya’daki sinemada bir konferansaverdi. Bu konferansta bizzat kendisi şunları söyledi:
İnsanlığı felakete sürükleyen hareketleri fikir yoluyla yönünden çevirebilirsiniz Beni Milli Görüş’çüler davet ettiler. ‘Size biz adil bir düzenin nasıl kurulabileceği hakkında size brifing vereceğiz’ dediler. Ben bu teklifi büyük bir alaka ve memnuniyetle kabul ettim. Sebebini söyleyeceğim. Neden büyük ilgi gösterdim? Dinledim ve gördüm ki benim hayatım boyunca en ideal olarak düşündüğüm prensiplerin hepsi matematiksel bir disiplini içerisinde bir nizam olarak önüme konuyor. O gün ben yeniden doğdum ve o büyük etki altında şu salonda bulunan insanların hepsine söz veriyorum ki, bu Milli Görüş çatısındaki insanlar ne zaman isterlerse emirlerine amadeyim. Gelip her türlü katkıyı yapmaya hazırım. Ben yeniden doğdum ve çok etkilendim. Gerçekten bütün insanlığın saadeti için, adil bir düzenin tesis edilmesi için bu ilmi çalışmaları yapmış olmak her türlü takdirin üstündedir. Neden bu teklifi yaptıklarında hemen kabul ettim, çünkü ben meteorolojideki şimetterlink olayını bilen bir insanım. Bundan yıllar önce çok büyük bir kasırga Avustralya’nın güneyinde teşekkül etmiş. Bu kasırga kuzeye doğru yürüyor. Şimdi Hint ve Çin’e gidecek ve milyonlarca insanın hayatına son verecek. Her türlü enerjiyle dolmuş ve insanlığın üzerine gidiyor. Ve tüm insanlık da bunu izliyor. Herkes büyük bir felaket beklerken bir baktık ki, bu büyük kasırga Avustralya’yı geçtikten sonra Hint ve Çin’e gidecekken, yön değiştirerek yönünü okyanusa çevirerek bütün enerjisini okyanusa boşalttı ve insanlık büyük bir felaketten kurtuldu. Şimdi meteoroljistler, fizikçiler ve kimyacılar bütün bunlar seferber oldular ve bu muazzam güç, Avustralya’nın kuzeyinden gelip her şeyi kasıp kavurması ve Asya’ya yönelip her şeyi kasıp kavurması gerekirken, nasıl oldu da yön değiştirdi de okyanusa tüm enerjisini dökerek yok oldu? Bunu incelemeye başladılar. Sonunda ittifakla tesbit ettikleri husus şudur: Meğer tam o tarihte, Avustralya’da kelebekler bir yerden bir yere göç ederlermiş. Bu göç esnasında o kelebeklerin kanatlarının o hafif çırpıntıları birleşerek bu muazzam gücün yön değiştirmesini sağlamış.
Bütün bunları o konferans esnasında niçin anlattı? Dedi ki, fikri çalışmalar o kadar önemlidir ki kasırga halinde insanlığı felakete sürükleyen bir çok hareketleri, bir kelebek kadar etkisi olan fikir yoluyla yönünden çevirebilirsiniz. Ben bunu bildiğim için size bu konuda bilgi vereceğiz dediklerinde buna çok büyük önem verdim. Çünkü yıllardan beri BM bünyesinde Yeni Dünya Düzeni Komisyonu başkanı olarak bunlar çalışmalarımın temelini teşkil ediyor. ‘Belki yanlış yolda gidiyoruz ve bunları düzeltmem gerekir’ dedim. Öyleyse bu kelebek kanatlarının hareketlerinden, bu fikir çalışmalarını dinlemeliyim dedim. Dinledim ve gerçekten ben yönümü değiştirdim.” demiştir.
Ne konuşuyoruz biz? ESAM, insanlığı felakete götüren büyük kasırgaların yönünü değiştirecek olan o kelebeğin ta kendisidir.
ESAM, bugün her zamankinden daha büyük önem kazanmış bulunuyor İşte günümüzde yaşadığımız çok büyük dünya olayları yüzünden nasıl Milli Görüş her zamankinden daha büyük önem kazanmış ise ESAM’da bugün her zamankinden daha büyük önem kazanmış bulunuyor. Öyleyse binamızı da değiştireceğiz, yeni dönem çalışmalarımızda gayretlerimizi de artıracağız. Sebepler açıktır. Hadiseler apaçık gözümüzün önündedir onun için binayı değiştiriyoruz. Onun için vitesimizi değiştiriyoruz. Değiştirip ne yapacağız?
Bundan önce üç istikamette çalışıyorduk. Neydi onlar? Birincisi Milli Görüş’ün ihtiyacı olan ilmi araştırmalar yapmak, ikincisi başta üniversiteler olmak üzere bütün araştırıcıları buluşturmak ve üçüncüsü her türlü araştırma münasebetlerini kucaklayıp koordine edip faydalı istikamete yönlendirmek için elden gelen gayreti göstermek. Şimdi bu üç istikameti ve dördüncü istikameti ilave ediyoruz; başta D- 8’ler olmak üzere ezilen ülkelerin paralel kuruluşlarla sadece Türkiye ile değil paralel kuruluşlarıyla en yakın koordinasyonun sağlanması…
Ve hep beraber barış ve adil bir dünyanın kurulması için birlikte çalışmanın sağlanması bu görev ESAM’a düşüyor. Niçin?
Onlardan bunu beklemek imkânı yok da onun için. Çünkü bu haklı üsluptan bir zihniyetin Milli Görüş’ün yapabileceği bir iş kaba kuvveti üstün tutan görüşlerin veya şuursuz görüşlerin bu hizmeti yapmaları mümkün değil. Nimet mükellefiyeti doğuruyor. Bu nimet ESAM’a verilmiş. Öyleyse ESAM bu mükellefiyeti taşımaktadır. Dördüncü bir istikametimiz budur. Bununla da kalmıyoruz. Bunun yanında D-8’ler başta olmak üzere ezilenlerin hepsinin yeni bir dünya etrafında kurulması için şuurlanmaları çalışması…
Fikir kirlenmeleri hususunda çok yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Şuurlanma ve bunların hepsinin yeni bir dünyayı kurmak hususunda azmetmelerinin temin edilmesi. Bu fikri gelirler olacak bir husustur öbür taraftan bunu gerçekleştirmek için bu ülkeler arasındaki siyasi, ekonomik ve aynı zamanda da teknolojik atılımları sağlayacak olan kuruluşların kurulması ve bunlara bu hedeflerin verilmesi onun için ESAM’a paralel kuruluşların aynı şuura getirmemiz lazım ki onlar da kendi ülkelerinde bunları anlatsınlar. Çünkü adil bir dünyanın kurulabilmesi, bir barış dünyası, herkese saadet getirecek bir dünyanın kurulabilmesi için bugünkü kaba kuvveti üstün tutan güçlere karşı mutlaka müeyyide kullanmak lazım.
Bunlar sözden anlamazlar. O müeyyiden tesisi için siyasi irade ekonomik kalkınma, bağımsızlık ve aynı zamanda da teknolojik öncelik elde edilmesi mecburiyeti var ki bu müeyyide tesir edilebilsin. Bu gerçekleri onlara anlatmak, duyurmak bu yolda çalışmalarını temin etmek ESAM’ın yeni çalışma istikametin esasını teşkil etmektedir. Bundan başka günümüzde fikir kirlenmeleri hususunda çok yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
İnsanlarımız bir takım tabirlerle aldatılıyor. Mesela çağdaşlık bu maksatlı olarak uydurulmuş bir laftır niçin uydurulmuş. Bu kelime adına sen kendi temel esaslarından fedakârlık yapacaksın. Ne münasebet!!! Çağdaşlığı mağdaşlığı bırak arkadaş. Bizim sana bir sualimiz var, ‘sen saadeti istiyor musun istemiyor musun?’ Bırak kuru lafları da asıl meselenin cevabını ver bakalım. Saadeti istiyorsan o zaman o saadeti meydana getirecek olan şartlara uyman lazım. Sen çağdaş olmuşsun da ne olmuş?
Paris’te görüyoruz ezilen insanlar dinamit gibi patlıyor. Bütün gençlerin alkolik oluyor. Aile diye bir şey kalmamış. Kurmuş olduğun ekonomi sadece sömürüye dayanıyor. Bu sömürüden dolayı da işte şimdi Paris’te görüyoruz ezilen insanlar dinamit gibi patlıyor. Bunu yıllarca önce İngiliz Karsen, İsveç Dışişleri Bakan Yardımcısı kitabında yazdı dedi ki: ‘Bakınız ben Müslüman ülkeleri tanıyorum. Müslüman ülkelerde hiçbir zaman İran’daki bir bakkal gidip de Avrupa’yı işgal edeyim’ diye aklından bir şey geçirmez. Ben o ülkelerde çok yaşadım biliyorum. Ama bizim Avrupa’da gelip bizi işgal edecek diye bir korku var. Bak size açıklıyorum ey Avrupalılar. Nostradamusun o söylemiş olduğu sözlerin tefsirinin hiçbir kıymeti yoktur. Bunlar gelip de sizi işgal edecek değiller ancak sizin şehirlerinizin varoşlarında bombalar var. Bunları da siz ihdas ettiniz. Çünkü bu insanlara zulüm ettiniz, haklarını yediniz. Şehirlerin kenarında yaşama mücadelesi veriyorlar. Bu zulmü de kesmeyip arttırıyorsunuz. Bunlar bir gün patlayacak, asıl bundan korkun.’
Bu yirmi sene önce yazdığı kitapta söylediği sözlerdir. Şimdi yirmi sene sonra söyledikleri ortaya çıkıyor. Niçin patlıyor? Adil bir düzen olmasa, sömürü düzen olursa elbette patlamaktan başka bir şey olmaz. Nitekim Orwin Lazlo’nun on iki tane kıyamet alameti içerisinde saydığı alametlerinden bir tanesi bugün Afrika’ya tatbik edilen ekonomik sömürücülüktür.
Çünkü diyor ki, ‘bugün Afrika’da beş yüz milyon insan var. Bu insanların içinde iki yüz milyonu aç. Ama kırk sene sonra bir buçuk milyar insan olacak. Çünkü nüfus hızla artıyor ve bu bir buçuk milyar insanın içerisinde bir milyarı aç olacak.Bu bir milyar aç insan gelecek Avrupa’nın bütün dükkânlarının camlarını kıracak ve kıyamet böyle kopacak. Kıyamet sebeplerinden birisi de budur’ diyor. Yani ekonomideki haksızlık sömürü düzeni Halil bir düzen kurmamış olmaktan dolayı bu patlamalara sebep olacağını Orwin Lazlo kıyametalametleri arasında sayıyor.
Biz ne konuşuyoruz konuştuğumuz şey şudur, ‘bu yanlış zihniyetin teşhisini yapmak ESAM’ın vazifesidir. Buna mukabil tedavi çalışmalarını orta yere koymak da ESAM’ın vazifesidir.’
Öyleyse onlara bakınız şu meydana gelen olayın sebebi şudur diye doğru teşhis göstermeliyiz.
İkaz etmek için faydalı olmak için ve bunun çaresi budur diye de doğrusunu göstermeliyiz Efendim ESAM’ın üzerine o kadar çok görevler yüklüyorsunuz ki ESAM’a verilen büyük nimetler bu görevleri yüklüyor. Tedavi çalışmaların yapmak ESAM’ın bir görevidir Şartlar bunları meydana getiriyor. Bunun için bu hususta şu sekiz istikamette çalışmalarımızı bu yeni binaya taşındık yürütmemiz lazım. Bir kere daha birinci istikametimiz bütün Milli Görüş ihtiyacı olan çalışmaları yürütmek, araştırmaları yapmak bunun için tabi diğermaraştırma kurumlarıyla işbirliği yapmaktır. İkincisi bütün araştırıcılar üniversite mensubu insanlarımızı hayır yolunda teşvik etmek insanlığın saadeti yolunda teşvik etmeye hakkı üstüntutan zihniyete teşvik etmeye gayret etmek lazım.
Araştırma müesseselerini aynı istikamete sevk etmek bir görevdir. Şimdi D–8’ler başta olmak üzere ezilenleri araştırma müesseselerine yönlendirmek yeni bir görevdir. Kaba kuvveti üstün tutan zihniyetin yaptığı tahribatın teşhisini yapmak ESAM’ın bir görevidir. Tedavi çalışmaların yapmak ESAM’ın bir görevidir. Nasıl olacak da insanlık saadet bulacak bundan başka bütün ezilen ve sömürülen ülkeler içerisinde, bunların yeni bir dünya kuruluşu hakkında şuurlanmaları için koordinasyon merkezi görevi yapmak ve beklenen ikinci Yalta Konferansı’nın hazırlıklarını yapmak ESAM’ın bir görevidir.
Bütün bunlar ESAM’ın çalışma istikametlerini göstermektedir. Öyleyse bulunduğumuz noktada, bütün dünya şartları bizim hareket noktamız şefkat olduğu için, Milli Görüş’ün gayesi de hiç istinasız bütün insanlığın saadeti olduğu için elimizden gelen çalışmaları yaparak en büyük hayrı işleyeceğiz. Nasıl 36 yıldan beri, bu gaye ile, en büyük hizmetler yapıldıysa, Bu yeni binaya taşındığımız dönemde de inşallah daha büyük bir gayretle bu hizmetler yapılacaktır. İşte bu açıklamalarla, temennilerle ve bu inanışla, ESAM’ın yeni binaya taşınmasını kutluyoruz, hayırlı olsun diyoruz. ESAM’la ilgili olarak bugüne kadar canla başla çalışan, nasıl candan teşekkür ediyorsak, bundan sonra da aynı şekilde çalışacak olan kardeşlerimize de üstün başarılar ve muvaffakiyetler diliyoruz.
Tevfik Allah’tan’dır. Allah’a emanet olunuz. Essalamün Aleyküm.
Yeni bina ve burada yapılacak olan çalışmalar hayırlı olsun.
Prof Dr Necmettin ERBAKAN