Mamak Zindanlarında Bir Akıncı / Halis Özdemir
Gerçek bir Akıncı halis Özdemir ağabeyimin kaleme aldığı “mamak Zindanlarında Bir Akıncı” kitabında altını çizdiğim satırlar alttadır. Birçok satırını gözyaşları ile okuyacağınız kitap her Milli Görüşcü’nün alıp okuması gereken bir kitaptır.
- Acı; hayatın canlılığının nişanesidir. Sy:16
- Gülhanım ninem, oğlum Halis diyordu “Büyük devlet adamlarına yakın olanların nimeti de ateşi de çok olur.” Sy:25
- Gözlerimdeki bağı çözdüklerinde savcılık binasına getirildiğimi anladım. Bir müddet savcılık kapısında bekletildikten sonra içeriye aldılar ve bir an gözlerime inanamadım. O da ne ? Daktilonun başında Milli Selamet Partisi Genel Merkezi’nde daktilo memuru olarak çalışan bir kişi vardı. O da beni görünce tanımış, bir an gayri ihtiyari eliyle yüzünü saklamak istemişti. Sy:34
- Yara çok büyük, bizlerin ise doktorluk lisanız olmadığı için yaraya derman olamıyoruz. Allah-u Teala bizleri yaralara derman olanlardan eylesin Sy:71
- Bir ailede bir tutuklu varsa, bütün aile tutuklu, bir hasta varsa bütün aile hasta gibidir. Çünkü yaşananlar birlikte yaşanmaktadır. Sy: 95
- Abdullah TOMBA’nın teklifi
Abdullah Tomba Ağabeyimiz ( Allah rahmet eylesin) milli boksörlerimizden ve MSP İstanbul İl Başkanlığı ve milletvekilliği yapmıştır. Kendisi boksör olması bakımından mizacen cesur, cevval, atak bir insandı. Aynı zamanda armatörlük yapıyordu. İstanbul’dan milletvekili olmuştu. Dolayısı ile “Kardeş Kavgası”nın yaşandığı yerlerin başında gelen üniversite şehrindendi. “gerici faşişt”, “Yeşil kominist” gibi yakıştırma ve saldırılardan bunalan bir gurup genç birkaç defa kendisine gelmiş ve “Ağabey bizi gemilerinle Filistin’e götür. Biz orada El-Fetih’ten eğitim alıp kendimizi savunmak istiyoruz” diye ısrarcı olmuşlar.
Abdullah Tomba bunun üzerine beni arayarak görüşmek istediğini söyledi. O sırada Akıncı Sporcular Derneği genel başkanı idim. Görüşme davetini kabul ettim. Hacı Bayram Camii yakınlarında buluştuk. Konuyu anlattı ve gençlerin bu talebini sizinle görüşmek istiyorum dedi.
Bu konuyu Akıncılar’ın o tarihteki Genel Başkanı ve sınırlı sayıda birkaç arkadaşa açtım. Teşkilatlarımızı çok sıkıştırıyorlardı. Kendini savunma ve özgüveni arttırma fikri etkili oluyordu. Ama bunu birde büyüklerimizle istişare etmek doğru olacaktı.
Abdullah Tonba bana “yalnız bu girişimden Oğuzhan Asiltürk Beyin haberi olmasın. Haberi olursa bu işi engeller.” Dedi. Ancak, Oğuzhan bey bizim bu değerlendirmelerimizden bir şekilde haberdar olmuştu. Birlikte görüşmeye gittik. Oğuzhan beyin ve birkaç kişinin bulunduğu bir ortamda konuyu açtım. Ancak, daha meseleyi detaylandırmadan ve orada bulunanlarında konuşmalarına fırsat vermeden Oğuzhan Bey hiddetlenerek “ Siz ne yapıyorsunuz? Ne demek Filistin’e gitmek. Karıncayı bile incitmeye hakkınız yokken, hem de Filistin’de eğitim. Eğitildiğinizi farz edin, ferasetli bir Müslüman bakasına zarar verebilir mi? Bu sevdadan derhal vazgeçin” dedi.
Kendilerine hitaben şöyle cevap verdim. Bizde bu eğitimi “Oynanan kardeş kavgasının” bir parçası olmak veya teröre bulaşmak istemiyoruz. Bizim gençlerimiz büyük baskı altında. Korkaklıkla itham ediliyorlar. Güçlü, kuvvetli, eğitimli olma ve gerekirse kendilerini koruma yönünde iyi olur diye düşünüyorlar” dedim. Sy:118 - Komünizm alametidir diyerek terkedilen demiryollarına nispet teşvik edilen ülkemizin tek ulaşım ağı karayollarımızdır. Akın akın büyükşehirlere göç eden yoksul halkın bir umut diye yollara düşüp geldiği büyükşehirlerin devasa kalabalıklarında kaybolmamak için bir anne gibi sarıldığı; çoğu kere günlerini ve gecelerini geçirdiği bu garajlar onun içindir ki, pek çok acı, dram ve sevincin şahidi olmuşturlar. Sy:204
- Namık Kemal Zeybek mamak’ı kelimelere dökerseniz iş hafifler diyerek mamak’ı tarif ediyordu. Sy:208
- Evet Akıncılar davasından yargılanan ve Genel Sekreter yardımcılığını yapmış, Akıncı Gençler Derneği’nin kurucularından Ali Çelik’in çocuklarının sütünü, evinin tüpünü, ekmeğini komşusu Vehbi Amca karşılıyordu. Sy:281
- Milli Selamet Partisine oy vermemiş ve oy verme ihtimali dahi olmayacak bir takım insanlar, yüksek sesle Korkut Özal’ın Genel Başkan olması için kamuoyu oluşturmaya başlamışlardı. Ve Korkut Özal Milli Selamet Partisi 1978 kongresinde Genel Başkanlık için aday olmadı, ama genel İdare Kurulu için ikinci bir listeyi kongreye sundu. Ve listesinden üç kişi yönetime girdi. Bunlardan Mustafa Yazgan daha sonra bir hac dönüşü ziyaretine gittiğimde, ikinci listeye alınış şeklini ve kongreyi bana şöyle anlattı. “kongre salonuna girdiğimde listede ismimi gördüm. Beni hiç haberim olmadan listeye koymuşlar. Kongre gece saat sıfır üçte bitti. Ben listeye girmiş kazanmıştım. Ama salondan çıktığımda cebimde taksi parası olmadığı, o saatte minübüs de bulunmadığı için evime yürüyerek ve ağlayarak gittim ve kendi kendime şöylendim: Ey Mustafa! Genel İdare Kurulu üyesi olmak kim, sen kimsin.” Sy:297
Ravza yayınlarından yayınlanan Kitabın Önsözü
Sanki zaman durmuş, yol tükenmişti.
Sadece ürkütücü şu ses kulaklarımda yankılanıyordu.
“Başını eğ ve içeri gir”.
“İstersen gözlerindeki bağı açabilirsin”.
Bu bir şaka mıydı? Bulunduğum yeri tanımaya genişletmeye çalışırken
Beynimde peşi peşine sorular sıralanıyordu.
Ben neredyim?
Niçin bu yerdeyim?
Kimler ne için beni buraya getirdiler?
Kime ne zararım dokundu?
Ben ne yaptım?
Beynimde bu cevapsız sorular uçuşurken genzimi dayanılmaz bir koku yakıyordu.
Burası karanlık, soğuk, daracık ve pis bir yerdi…
Halis Özdemir 12 Eylül 1980 İhtilali sonrası Akıncı olmaktan tutuklanarak Mamak Askeri ceza ve Tutuk Evi’nde yattı. 18 aylık tutukluluğunun 40 gününü hücrede geçirdi. Mamak Askeri Ceza ve Tutuk Evi anılarının geniş bir bölümü ile siyasi çalışmalarındaki ilginç şahitliklerini bu kitapta “Tarihe Not” düşmek üzere bir araya getirdi.