Bilmiş Bilal
Küçük bir kasabada, Bilmiş Bilal adında bir adam yaşardı. Bilal, her konuda uzman olduğunu düşünürdü, üstelik bu uzmanlığı herhangi bir bilgiye dayalı değildi. Bilal’e göre, düşünmek bile gereksizdi; o zaten her şeyi bilirdi.
Bir gün kasaba meydanında yeni bir heykel açılışı yapılacaktı. Heykel, kasabanın ilk matematik öğretmeni olan rahmetli İrfan Hoca’nın anısına dikilmişti. Heykelin açılışı öncesi halk toplanmış, herkes heyecanla konuşuyordu. Bilal, her zamanki gibi ellerini cebine sokmuş, kendinden emin bir tavırla yürüyerek kalabalığın ortasına geldi.
“Bunu yapan heykeltıraş kesinlikle yanlış yapmış!” diye bağırdı. Herkesin gözü bir anda Bilal’e çevrildi. “Hangi açıyla, hangi oranlarla çalıştığını hiç düşünmemiş. Bu tür işler estetik ve matematik gerektirir, bunu bilmeyen var mı?”
Bilal’in bu sözleri kasaba halkını şaşırtmıştı, çünkü Bilal’in matematikle ilgili bir cümle kurduğunu daha önce duyan olmamıştı. Ama o, bu işte uzman olduğunu belli etmek için kollarını sıvadı.
“Bana bir kağıt-kalem getirin!” diye bağırdı Bilal. Ona kağıt ve kalem verdiler. Bilal, heyecandan terleyen elleriyle koca bir üçgen çizdi, sonra üzerine rastgele sayılar yazdı.
“Bakın!” dedi parmağını kağıda sertçe bastırarak. “Bu oranları kullanmadan heykelin doğru durması mümkün değil. Adam Pifrikon Yasası’ndan bile habersiz!”
Kalabalık arasından yaşlı bir amca, bastonuna dayanarak öne çıktı. Bu, kasabanın gerçek bilgesi olan eski öğretmen Tahir Efendi’ydi. “Bilal,” dedi yavaşça. “Sanırım Pisagor Teoremi’ni kastettin ama yanlış kullandın. Ayrıca heykelin duruşuyla Pisagor’un ilgisi yoktur. Bu iş, daha çok heykeltıraşın sanat anlayışına dayanır.”
Bilal, bir anlık sessizlikle Tahir Efendi’ye baktı. Sonra bir kahkaha attı. “Tabii ki, sizin gibi yaşlıların bunları anlamasını beklemiyorum. Ama benim seviyeme çıkmanız da zaman alır!” dedi.
Tam o sırada, kasabanın genç heykeltıraşı Sinan, kalabalığın arasından Bilal’e yaklaştı. “Bilal abi,” dedi gülümseyerek. “Heykelin duruşunu ve oranlarını bana eleştiriyorsun ama heykelin nasıl yapıldığını hiç sormadın. Bunu anlaman için önce malzeme bilgisi ve geometri bilmen gerekir. Söyle bakalım, bu heykelin kaidesindeki ağırlık dağılımını nasıl hesapladım?”
Bilal, kağıdına bakarak bir şeyler mırıldandı, ama kelimeler yarım yamalak çıkıyordu. Sinan devam etti: “Biliyorsun, hesapları doğru yapmazsak heykel rüzgarda devrilebilir. Hangi formülü kullandığımı merak etmiyor musun?”
Bilal, boğazını temizledi. “Aslında, detayları bilerek anlatmanı istedim,” diye kıvırmaya çalıştı. Sinan gülerek, “Bilal abi, biz bu hesapları yaparken yıllarca çalıştık. Öğrenmek için çabalarsan, elbette sana da anlatırım.”
Kalabalık kahkahalara boğulurken, Bilal sessizce kağıtları topladı ve uzaklaştı. Bir daha meydanda ahkam keserken görülmedi. Ama hala her gece kendi kendine, “Belki de şu Pifrikon Yasası diye bir şey vardır,” diye düşünmeden edemiyordu.