Albay Dursun Çiçek
Albay Dursun Çiçek ismi “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” ile özdeşleşti. Albay Çiçek’i Ergenekon İddanamesinin 1 numaralı sanığı yapan bu plan kısaca AKP ve Gülen’i Bitirme Planı olarak açıklanıyor. Netice olarak Albay Çiçek altında imzası bulunduğu iddaa edilen bu belge ile Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek suçlamasıyla Ergenekon davasında yargılanıyor.
15 Nisan 2011 tarihli Milliyet Gazetesinin sayfalarını çevirirken Albay Çiçek hakkında beni şoke eden bir bilgiyle karşılaştım. Sahiden şok oldum okurken. Kader kavramına inanmayanların yüzüne bir şamar gibi vurulması gereken satırlardı okuduklarım.
İrtica ile Mücadele Eylem Planında imzası olduğu iddaa edilen Albay’ın nasıl olupta subay olduğunu aktaran Milliyetteki köşede “İmam Hatip’in kapısından döndü” başlığı altında verilen bölüm bir genç yetişmenin önemini tam manasıyla ortaya koyuyor.
Şöyle yazıyordu köşede “1970’te parasız yatılı sınavlarına girdi. Sivas Yıldızeli’deki öğretmen okulunu ve Tokat’taki imam hatip okulu sınavını aynı anda kazandı. Ailesi imam hatip, öğretmeni ise öğretmen okuluna kayıt yaptırmasını istiyordu ve öğretmen okuluna girdi.”
İşte bu kadar basit. Ya da bir başka ifadeyle işte bu kadar kan dondurucu. Düşünsenize bir öğretmen bir çocuğun hayatında nasıl bir kavis çizdirebiliyor. Ailesinin imamhatip’e göndermeye çalıştığı bir çocuk, öğretmeninin müdahalesi ile önce öğretmen okuluna gidiyor ardından imam hatiplerin kapatılması sürecinin mimarlarından biri olarak ortaya çıkıyor.
Şimdi birilerinin durup düşünmesi gerekiyor. Yüzbinlerce genç yetiştiren ve bir devrin yeniden dirilişine vesilen olan Milli Gençlik Vakfının yerine kurulan Anadolu Gençlik Derneklerinin binaların 5-6. katlarından, giriş katlarına inmeleri için daha ne kadar imam hatip yolu gözleyen çocuğun öğretmenleri tarafından yönlendirilerek imam hatipleri kapatacak hale gelmesi gerekiyor.
Gençlerle arasına merdivenlerle çıkılamayacak ara koyan AGD yöneticileri daha ne kadar gençlikten kopuk bu yapılanmayı devam ettirecek. Bırakın tüm il ve ilçeleri, üniversitelerin bulunduğu illerin tamamında bile yurt açamayan, dershanesi olmayan, spor kulüpleri bulunmayan ancak Türkiye’nin en büyük gençlik yapılanması olduğunu idda edip duran AGD silkenip kendine gelmesi gerekmez mi yeni Dursun Çiçek’ler olmasın diye…
Bir öğretmen bir gencin hayatını böyle karartabiliyor, kaderine müdahil olabiliyorsa yüzbinlerce yetişmiş MGVli neden hala köşelerine çekilmiş durur diye de sormak geliyor içimden. Neyi bekliyoruz, dün bizlere bildiklerini aktaran ve bizleri donanımlı birer mümin haline getirmek için çırpınan büyüklerimiz, elleri öpülesi abilerimiz birilerinden talimat mı beklemişti ki bizler küsüp bir kenara çekilip talimat bekler olduk… Haydi artık, herşey ortada; biz aldığımız eğitimleri yeni gelen nesle aktarmazsan bizim yerimize kendi zehirli fikirlerini aktaranlar ortaya çıkar ve boşluğu hemen doldururlar. Bizlerin yeniden Milli Gençlik Vakfında bizleri eğitenlerin taşıdığı ruhu sahiplenmemiz ve aynı ruhla yeni bir nesil yetiştirmemiz gerekir.
Son söz olarak şunu da belirtmek gerekir sanırım; Söz değil iş yapmak gerek…
Tevfik YAZICILAR
22 Nisan 2011