Türkiye’nin Yakın Tarihi – İlber Ortaylı

Türkiye’nin Yakın Tarihi – İlber Ortaylı

Genç Aktivistler Hukukçular Okuma Gurubu sayesinde ilk defa bir İlber Ortaylı kitabı okudum. Açıkçası hayal kırıklığı yaşadım. Yıllardır Ortaylı dinler ve severdim. Kitaplarında konuştuklarını belgelendirir ispat eder ve öyle yazar diye düşünürdüm. Maalesef yanılmışım. Aynı konuştuğu gibi de yazıyormuş. Dip not yok, belge yok, atıfta bulunmak yok. Türkiye’nin Yakın Tarihi başlığında Ortaylı’nın anılarını ve hikâyelerini okudum. Şaşkınım doğrusu. Elbette not alınacak altı çizilecek çok bilgi var. Ama ben daha akademik bir kitap beklerdim İlber hocadan.

Gerçi kendi kitabının içinden öyle bir satır var ki bakın ne diyor : “ Bizim ülkemizde ve zihniyetimizde yakın tarih, araştırılıp yazılacak bir konu olmalıydı; oysa yaşlıların gençlere aktardığı anı ve dedikodudan ibarettir”. İşte tamda budur kitabının özeti, Türkiye’nin Yakın Tarihi adı verilen kitap araştırma yerine anılar ve hikâyelerle dolu. 124. sayfada da “Herkes tarih ve sistem kendine göre yorumlanınca alkış tutar” diyerek anılarının kimin hoşuna gidiyorsa ondan alkış alacağını da ortaya koymuş İlber hocamız.

Kitaba şöyle baştan sona bir bakarsak, anayasalar ile başlamış kitaba. Örneğin Britanya’da anayasa olmadığı, Amerika’da anayasayı değiştirmenin mümkün olmadığı ancak eklerle düzeltmeler yapıldığı, Fransız Anayasasının sıklıkla değiştiği, Cezayir anayasasının en kısa anayasa olduğu, Hindistan anayasasının ise kocaman bir kitap olduğu bilgilerini paylaşmış bizimle. İlginç bilgilerdi doğrusu. Hele İran İslam Cumhuriyetinin anayasasının ülkede nüfusu çok çok an olan Zerdüşti, Yahudi ve Ermeni cemaatlerine birer veya ikişer mebusla mecliste temsil hakkı verdiği bilgisi beni şaşırttı. İlber Hoca aynı zamanda Osmanlı da 1877 Mebuslar Meclisi’nin üçte birinin gayrimüslimlerden oluştuğunun da altını çizmiş 16. Sayfada.

1876 anayasası ile ilgili de bir yenilikten bahsediyor 18. Sayfada “ Ananeyle alakası olmayan bir yenilik; toplanan Heyet-i Vükelanın hiyerarşisinde sadrazamdan sonra şeyhülislamın yer almasıydı. Oysa eski imparatorlukta şeyhülislam efendi, yani başka bir deyişle başkent İstanbul müftüsü, Divan-ı Hümayun üyesi değildi. 1908 tadilatında da şeyhülislamın yerine kimse el sürmedi.” Vay arkadaş şeyhülislamı siyasete kimler sokmuş bakın heleee… ve şeyhülislamın siyasi sahneye el atmasıyla Osmanlının yıkılma süreci paralel ilerlemiş ilginç değil mi…

İttihatçılar konusunda önemli ve gerçekten altı çizilecek bir notu var İlber Hocanın “ ittihatçılar nerede olursa olsun birbiriyle ilişkileri olan, belirli zamanlarda ortak hareket edebilen bir zümreydi”. Hımm bundan ders almak gerek…

34.sayfa da beni kitaba mıhladı aslında. Eğer bu söyledikleri doğruysa vah ülkemizin geçmişine. “ 1924 – 1960 meclisleri dış politikayı asla tartışmamıştır”. Tekrar söylüyorum eğer bu doğruysa vah halimize vah ki ne vahhh..

Birinci Dünya savaşı ve sonrasını anlatırken “Harpten sonra insanlığın 3000 yıllık ödeme sistemi çöktü ve değişmek zorunda kaldı. Kadınlar daha fazla üretim için, erkeklerin boşalttığı fabrikaları ve şirketleri doldurdu; bir daha evlerine dönmedi” diyor İlber Hoca. Düşünsenize dünya savaşından önce kadınlar kadın olmanın ayrıcalığını yaşayabiliyor anne olmakla yetiniyor ve sefil bir çalışma hayatı altında kaybolmuyormuş. Savaşın acı sonuçları işte..

52. sayfada İzmir’in işgali sonrası kurulan Yunan Cumhuriyetini anlatırken Venizelos’u şöyle tarif ediyor “ İzmir’e tayin edilen memurların içinde hukukçuluğu dışında İslam Hukuku üzerindeki bilgisiyle de tanınıyordu”. Baksanıza buraya adam Yunanlı, ama kalkmış İslam hukukunu hatmetmiş. Eee uyumamak gerek … Bak yüzyıllar öncesinde Osmanlıyı nasıl anlatıyor aynı kitabında 65. Sayfada “ Kanuni Sultan Süleyman sadece bir mareşal değildi, toplum hayatına müdahaleyi bilen usta bir kültür siyasetçisiydi. Nitekim Katolik kültüre ve kiliseye karşı Protestanlığı himaye etmiş ve kışkırtmıştır.” İşte böyle büyük olunuyor değil mi.

Hilafet konusuna da değiniyor kitapta İlber Hoca, “Zira hilafet ruhani bir makam değildir. Dünyevi iktidar sahibi olmak gerekir.” Diyerek hilafetin kaldırılma nedeni ve sonrası hakkında büyük gerçeği ortaya koyuyor bence. Gerçekten de hilafet dediğin makam da gücün yoksa hiçbirşeye yaramaz. Hilafet sadece ruhani bir etiket değildir. Kitap ta hilafetin de kaldırılmasıyla yurtdışına sürülen haneden mensuplarını anlattığı satırlar da önemli doğrusu. Bakın neler yaşamışlar “ Osmanlı hanedan üyeleri yurtdışında zor günler geçirdiler; parasızdılar. Avrupa bankalarına para yatırmayan tek hükümdar ailesiydiler. Buna rağmen geçinmek için onursuz bir yaşam seçmediler. Yüz kızartıcı suçlar işleyen çıkmadı. Asıl önemlisi Türk Devleti ve milleti aleyhinde cemiyet kurmak, kışkırtıcı politika gütmek gibi olumsuzlukları hiç düşünmediler.” Gördünüz mü Osmanlı hanedanını. Bakın bu satırları yetmezse 223. Sayfada da şöyle diyor; “12. Yüzyıldan beri ayakta kalan muhteşem kervansarayların yanında bir hükümdar sarayı bile yoktur. Hükümdar sarayları daha mütevazıdir ve zamana dayanamamıştır” ardından paşaların konaklarından bahsediyor ve sonunda şunu yazıyor. ““ hırsız ve soyguncu Osmanlı yönetici sınıfı” nasıl tekrarlanan bir slogan haline gelmiştir ki ismi geçenlerin torunları bile o binalarda oturamıyor”

Hilafet konusunu bitirirken “İktidar değişimi sancısız olmaz” demeyi ihmal etmiyor ve hanedanın erkek üyelerinin 1974 de çıkan af ile ülkeye döndüklerini belirtiyor. Sahi 1974 de kimler vardı iktidar da hadi bi düşünün…

“Ama matbaayı Orta Avrupa’da geliştiren bir unsur da 17. Yüzyıldaki Türk ilerlemesine karşı el ilanlarının basımı ve dağıtımı için ucuz tekniklerin icadı oldu. “ bak bak bakk matbaa Türk korkusundan yayılmış Avrupa’da. Süper beaaaa

Türk hafiye teşkilatını anlatırken “ Geleneksel Türkiye’de halk çok meraklıydı ve herkes her gördüğünü olağanüstü bir biçimde hafızasına nakşediyordu”  diyor ve sanki bugünleri anlatıyor. Hala aynı değil miyiz sizce de?

İlber Hoca siyasete de dokundurmadan geçmemiş; “ Türkiyecin hekimlerinin niteliği değişti, mühendislerinki değişti, işletmecileri, iktisatçıları, bir ölçüde sosyal bilimcileri değişti; ama siyaset kadrolarında mükemmelleşme olduğunu söylemek zor. Çünkü siyasi partiler uzun ömürlü olmadıkları gibi kadrolarını batılı partiler gibi yetiştiren örgütlenme ve eğitimden uzaklar. Sorun, ülkeyi yönetecek seçkinler gurubunun yapısında yatıyor.”  İşte bu sorun bitmez…

166. sayfada da “Kimse Türkiye’yi kalkındırmak için bir ittifak düşünmez, ama kalkınmış bir Türkiye’nin ihmal edilmeyeceği açıktır” cümlesiyle de Avrupa’nın Türkiye’ye bakışını ortaya koymuş İlber hoca. Ayrıca birkaç sayfa sonrasında “ Bütün Araplar aynı Arap değildir, Arap toplumları birbirinden farklıdır”. Diyerek Araplara bakarken farklı görmek gerektiğinin da altını çizmiş.

Tarihimize bakarken işimiz zor değil mi, bakın ne diyor İlber Hoca “ Araştırma deyince Osmanlı Hariciye arşivlerinin ve Cumhuriyet arşivlerinin kullanılması gerekir. Oysa her iki kurum da fena durumdadır. Osmanlı Hariciye Nezareti arşivleri son zamanlarda düzenlenmeye başladı, Cumhuriyet dönemi arşivlerimizin ise bakanlık dışı kimselere gösterilecek durumda olmadığı anlaşılıyor”. Süper yaaa  arşivi olmayan bir toplummuşuz… Bakın bir de ne diyor İlber Hoca “ Arap dünyasını tanımıyoruz. Daha dün terk ettiğimiz bir sahayı, bir kavmi ve bölgenin dillerini bilmemek, bu konuda uzmanlara sahip olmamak, olanların da bu dünyadan gittikçe yerine yenisini yetiştirmemek bizim ayıbımız. Batı dillerindeki çifter çifter tercümesi olan Arapça ve Araplar hakkındaki eserlerin çoğunu Türkçeden izlemek mümkün değil. Arapça diyanette çalışanlara bırakılmış, bilgisizlikle övünüyoruz. Petrolümüzü temin ettiğimiz bölge hakkında bilgisizliğimiz sürüyor. Politikasının karmaşıklığından korktuğumuz Arap milletlerinden uzak durmayı marifet addediyoruz. Oysa Araplara çok karışmadan onlarla birlikte olmayı bilmeliyiz; bunu yapmak zorundayız çünkü bu dünyada iç içeyiz… Oradan üzerimize ateş de gelebilir barış rüzgârının serinliği de… Marifet bilgili ve becerikli olmaktır. Ortadoğu dünyası romantizmle veya buluğ çağı bebesinin kinciliğiyle yanaşılacak bir saha değil. Çünkü bilsek de bilmesek de; istesek de istemesek de Ortadoğu’dayız…”

İşte böyleee. İlber Hocanın yakın tarih üzerine anılarını ve hikayelerini okumak isterseniz güzel bir kitap tavsiye ederim..

Tevfik YAZICILAR

23 Kasım 2016

www.mezatvar.com

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.