Kamboçya’nın en uzun dört yılı: Pol Pot dönemi
“1975-1979 yılları arasından 8 milyonluk Kamboçya nüfusunun 2 milyonu korkunç bir şekilde katledildi. Öldürülen insanların birçoğu cephane masraflarının artması üzerine bıçaklanarak veya dövülerek öldürülmüştü. Ölüm tarlaları ortaya çıkmış, buralarda korkunç katliamlar yapılmıştı. Hamile kadınlar, çocuklar, engelli insanlar, rejim karşıtı muhalifler son olarak bu tarlaları görebilmişti.”
Bu hikâyede de kurbanlar insanlardı, masum insanlar… Çığlıklar sonsuzluğa karışmıştı. Hiç kimsenin olanları durdurmak gibi bir niyeti yoktu. Olaylar, eski bir Fransız sömürgesi olan Kamboçya’da geçiyordu. Ülke, bağımsızlığını (1953) henüz kazanmıştı. Burada oluşturulan krallık, ABD-Vietnam savaşıyla (1963-1973) sarsılmaya başlamıştı. ABD, Vietnam’dan Kamboçya’ya sığınan gerilla birliklerini hedef alarak Kamboçya’ya bomba yağdırmış ve oradaki tüm sosyo-ekonomik yaşamı olumsuz etkilemişti. Kaos gittikçe büyüyordu. Üretim durmuş, tarım yapılamaz olmuştu.
Tüm bu koşullar arasında, eğitimini Fransa’da tamamlayan Pol Pot, Kamboçya Komünist Partisinin lideri olmuştu. Pol Pot; Vietnam askeri kamplarından Çin’e giderek Mao’nun Kültür Devriminden ve kırsala dayalı toplum ütopyalarından etkilenerek orada radikal bir dönüşüme uğramış; ülkesine döndüğünde de Kamboçya Komünist Partisinin silahlı kanadı olan Kızıl Kmerlerin başına geçmişti.
1970’teki darbeye çıkan Kızıl Kmerler, ABD destekli yeni rejimi tanımamıştı. Yine aynı tarihte Pol Pot, kırsalda 3 bin kişiden oluşan küçük örgütlenmeyi, 1975’te 80 bin kişilik bir orduya dönüştürmüştü. Bu ordu, kısa sürede askeri cuntayı yenilgiye uğrattı ve kurtuluş gibi görünen olay çok geçmeden ülkenin üzerine bir karabasan olarak çöktü. Yeni dönemde askeri cuntanın yerine yetkileri çok daha üstün olan Demokratik Kamboçya rejimi vardı. Pol Pot, ülkede yeni bir siyasi ve sosyal düzen kurmayı amaçlıyordu. Ona göre insanlar aslında doğuştan birbirine eşitti ve hepsi iyi bireylerdi. Onları bozan şey yozlaşmış bir toplumda yaşamaktan başka bir şey değildi. Yozlaşmış insanlığın kurtuluşu ise ancak din, teknoloji, ekonomi gibi unsurların ortadan kaldırılmasıyla mümkündü. Bu yüzden tüm bunlara sebep olan şehirleşmenin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Kırsala dayalı bir model uygulanmalı ve bütün insanlar köylere gönderilmeliydi. Zira yozlaşmış müesseselerin ortadan kaldırılmasıyla yeni bir dönem başlatılabilirdi. Her şey sıfırdan tekrar kurgulanabilirdi. Zaten hayalindeki milat da sıfır yılıydı. Geriye sadece çiftçiliğin esas olduğu bir örgütlenme modelini oluşturmak kalıyordu.
Sıfırlanmış bir dünya için sonuz acıların başladığı bir döneme girilmişti artık. 1975 hiçbir Kamboçyalının unutamayacağı bir tarihe dönüşüyordu. Pol Pot, yeni bir toplum inşası için şehirli insanları köylerde yaşamaya zorladı. Şehirleşmeye ve ilerlemeye yönelik ne varsa her şeyi yok etti. Ülkedeki üniversiteler, okullar, postaneler, fabrikalar, bankalar bir bir kapatıldı. Yeni düzende paraya da ihtiyaç yoktu. Takas usulüne dönüş yapıldı. Kurumların ortadan kaldırılması yetmiyordu, bu kurumlarda çalışan ve bunları ayakta tutan insanların da yok edilmesi gerekiyordu. Pol Pot’a göre diplomat, bilim adamı, esnaf, din adamı gibi akla gelebilecek tüm meslek gruplarını kapsayan burjuvanın her halükarda yok edilmesi gerekiyordu. Aile fertleri birbirinden koparılmalı ve pirinç tarlalarında zorla çalıştırılmalıydı. Kısa zamanda modern kölelik sistemini toplumun tüm katmanlarına yayma girişimi “olumlu” sonuçlar vermeye başlamıştı. Bu sistemde çocukların özel bir konumu vardı: Yeni rejime sadık askeri güçler.
Nihayetinde 1975-1979 yılları arasından 8 milyonluk Kamboçya nüfusunun 2 milyonu korkunç bir şekilde katledildi. Öldürülen insanların birçoğu cephane masraflarının artması üzerine bıçaklanarak veya dövülerek öldürülmüştü. Ölüm tarlaları ortaya çıkmış, buralarda korkunç katliamlar yapılmıştı. Hamile kadınlar, çocuklar, engelli insanlar, rejim karşıtı muhalifler son olarak bu tarlaları görebilmişti. Bu korkunç olaylar, 1979 yılında Vietnam’ın Kamboçya’yı işgal etmesiyle son bulmuştu. Böylece Vietnamlılar, ülkede Kızıl Kmerlerden kaçanların da içinde bulunduğu yeni bir hükümet kurdu. Bu vahşetin bir numaralı sorumlusu Pol Pot, yoldaşları tarafından ormanın derinliklerinde ev hapsinde tutulurken doğal nedenlerden ötürü vefat etti. Bazılarına göre de öldürüldü. Aslında onun nasıl öldüğünün bir anlamı yoktu. O, bir şekilde korunmuştu ve hiçbir şekilde yaptıklarından pişmanlık duymuyordu. Öyle ki Pol Pot, ölümünden önce yaptığı son röportajında yaptıklarını şöyle özetliyordu: “Vicdanım rahat.”
Muhammed Berdibek