Erbakan, hapisteki Perinçek’e altı kilo baklava yolladı..
-Cemal Süreya-
Necmettin Erbakan’ı bir kere gördüm, iki üç dakika. Bir cenaze alayının içinde. Sanırım İsmet Paşa’nın cenazesiydi. Son derece üzgün görünmeye dikkat eden tören kalabalığı caddeden ağır ağır akarken, iriyarı bir adam kafasını kaldırımda birikmiş halka çevirerek bir bakış fırlattı.
Bir an sanki göz göze geldik. Ya da bana öyle geldi. Yumuşak, tören kırıcı girişimiyle de sanki biraz muzip, görünme tutkusuyla parlak, yine de biraz mat, adam arayan, zaferini şu anda kullanmamaya kararlı bu bakış bende kalmış. Bir özeti olmuş Erbakan’ın.
Ben de ona o gözle bakmaya başladım. O kaldırımdakilere doğru kafa çevirişlerin cenaze alayının güzergahı boyunca sık sık tekrarlandığı sanısındayım. Ne bileyim, ben kaldırımın bir noktasında ve bir iki dakika katıldım İsmet Paşa’nın toprağa götürülme olayına. Ama kaldırımdakilere atılan o ani bakış…
Erbakan’ın hiç de fenni olmayan bir sünnetçiye düşmüş gibi sağına soluna yürüyüşü de belki törendeki iğretiliğini yansıtmak isteyen gizli bir mizah gösterisiydi. Çünkü cenaze Anıtkabir’e doğru götürülmekteydi.
Dünyanın en barışçıl Müslüman’ı. Kaleci Cihat’ı bile görmezlikten gelir. Cihat kavramı onun için diyalogda fırsatçılık olarak vardır. O fırsatçılığı adamakıllı ileri götürmesini de anlıyorum. Ne de olsa cihat… Yalan söylemez, iyice abartır. Ama o da aynı kapıya çıkmıyor mu? Öfkeliyken bile yumuşak davranır. Bu özelliği, deccallaşmış türevi Turgut Özal’a bile yansımış…
Mühendis Ahi. Fütüvveti, Poujade’cı yeni esnaf edebiyatının içinden geçirmek ister. Perçemi serpuş yerini tutar. Belindeki iki endaze saldırmaya bakmayın. Sermayeyi daha küçük parçalara ayırmaya yarayan eski bir cesaretin anısıdır o.
Cesurdur, güler yüzlüdür. Yirmi yaş dişlerinin (çıkmadı o dişler) boşluğunda bir çift mevlit şekeri varmış gibi dökülür ağzından sözcükler. Küçük, ama çok eski törenlerin gereklerini her gün, her dakika yerine getirir. Erken gelmiş ve geçersizleşmiş Humeyni. Bundan memnun da biraz.
Kişisel hayatı toplumsal hayatından daha temiz.
Mümtaz Soysal onu anladı. O da Doğu Perinçek’i, biraz. Mahpustan çıktıktan sonra, orada tanıştığı Doğu Perinçek’e, üst üste iki bayram, altışar kilo baklava yollamıştır. Aynı mahpus damında oturan Türkeş’e ise bayram tebrik kartı bile yollamadı belki.
Sürpriz, her zaman sürpriz yapabilir.
Dinsel uyarıyla esnaf duyarlığına, küçük ticarete dayanmak istedi. Ticaret Odaları Birliği Başkanı olarak bunun için çalıştı. Sanırım, ülkemiz için olduğu kadar, Ortadoğu’daki başka ülkeler için de yeni bir çıkıştı bu. Başlangıçta başarı da kazandı. 1969’da tek başına meclise 50 kadar milletvekili soktu. Ancak Milli Selamet Partisi’ni anahtar parti olarak devindirirken fırsatçılığı çok fazla ileri götürerek ve küçük işlerle uğraşarak kamuoyunun gözündeki saygınlığını bir ölçüde yitirdi. Salt manevra Erbakan’ın karizmasını silikleştirdi. CHP koalisyonunda o kadar değil, ama özellikle 1. ve 2. Milliyetçi Cephe hükümetlerinde günoğlu bir kimlikle de görüldü.
Bağımsızlık yanlısı, ama bunu anlatamadı. “Milli Görüş” sloganının ne olduğu tam anlaşılamadı. Sümerbank, ağır sanayi, gümüş motor sözleri de açıkta kaldı.
Keçeciler’in babası, Turgut Özal’ın annesi. Mehmet Yazar’ın uzak dayısı. Kenan Evren’in sanığı. Aklandığı halde kapalı duran bir partinin lideri.
Türkiye’deki en ilginç adamlardan biri Necmettin Erbakan. Gericiliği içinde güzel. Hoca!
Milli Selamet Partisi canavarlar doğurdu. Bakalım ANAP neler doğuracak?
Korkarım hocanın güzelliği bundan böyle bir işe yaramayacak.
Şemsiyesini yerine göre seccade ve hırka olarak kullanıyor. Kimi zaman da İslamda Kadın adlı yapıtındaki düşüncelerini geçerli kılmak için havlu olarak tutsun diye eşine fırlatıyor. Hem bakış fırlatıyor, hem şemsiye.
26 Haziran 1988
Kaynak: 99 Yüz,YKY,2.Baskı,S.237-239