2017 Bulgaristan Sofya Gezi Notlarım

2017 Bulgaristan Sofya Gezi Notlarım

Bulgaristan hemen yanı başı komşumuz ama sınırdan girmek büyük dert. Şengen vizesi almak Bulgar vizesi almaktan kolay deniyor. Bulgaristan vizesi almak için harcayacağın paradan fazlasını harcar daha fazla prosedüre takılırsın şengen al daha kolay giresin diyenlerle karşılaştım. Vize problemim olmadığıdan pasaportumu alıp çıktım yola.

Dedim ya hemen yanı başımız, otobüsle yaklaşık 7 saatlik yol. Uçak biletleri pahallı olduğundan kendimi Esenler Otagarına attım ve Sofya’ya gidiş dönüş otobüs fiyatlarına bir göz attım. Metro turizm ile 200 TL ye gidip geliniyor. Ben Alpar Turizmi tercih ettim. 120 TL ye gidiş dönüş biletimi aldım. Ver elini Sofya dedim yola çıktım.

Cumhurbaşkanlığı binasının avlusunda bulunan Rotunda Kilisesi yani yuvarlak kubbeli kilise

Kapıkule’de sınırda nerdeyse hiç oyalanmadan geçip Bulgaristan’a giriş yaptık. Otobüs anlaşmalı olduğu ilk park alanına yanaştı ve yolcuları alışveriş yapmaya teşvik etti. Gerçektende uygun fiyatları vardı. Avrupa birliğine girmesine rağmen Euro yerine Bulgar Levası kullanıyorlar. 2 Liramız yaklaşık 1 Levaya denk geliyor.  Ama buna rağmen  şehrin İstanbul’a  göre daha ucuz olduğunu söylemeden geçmeyeyim.

Ardından 4 saatlik bir yolculukla sabahın 5’inde Sofya’da otobüsten indim. Az bir İngilizce ve dünyanın her yerinde geçerli beden dili ile şehir merkezine nasıl gidileceğini öğrenip yola düştüm. Tam bu arada belirteyim yanınızda TL de olsa Euro’da olsa asla otogarda paranızı Leva’ya çevirtmeyin. Apaçık sizi kazıklıyorlar. Şehir merkezinde çok daha karlı bir şekilde döviz bozduracağınız döviz büfeleri var.

Yatacak yer konusuna gelince otellere yüksek bedeller ödemek istemezseniz, şehirde çok fazla pansiyon var. Geceliği 30- 40 TL ye güzel yerlerde kalabilirsiniz. Otelleri tercih edecekseniz seçici olmalısınız çünkü otellerin birçoğu kumarhane olarak da işletiliyor.

İskar Nehri üzerinde aslan heykelleri

Sırtınızı otogara verip dümdüz 20 dakika kadar ilerlediğinizde şehir merkezini ulaşıyorsunuz. İlk gördüğüm İskar Nehrinin üzerinden geçen yolun dört başında bulunan aslan heykelleri oldu. Güzel bir görüntüydü. Bizim Gülhane Bahçesindeki aslan heykelleri ebadında koca koca heykelleri köprünün dört başındaki yüksek kaidelere oturtmuşlar.

İlerledikçe şehrin merkezi hemen belli oldu. İlk karşılaştığım yapı bir cami olunca hoşuma da gitti. Sofya’nın merkezinde sizi Banyabaşı Camii diğer adıyla Kadı Seyfullah Efendi Camii karşılıyor. Banyabaşı nerden geliyor diye merak edip sordum hemen. Meğer caminin hemen yanında 16 yüzyılda inşa edilen bir hamamın kalıntıları bulunduğu için camiye Banyo Başı Camii denilmiş ve bu bugüne Banyabaşı olarak gelmiş. İşin aslı camii Molla Efendi Kadı Seyfullah adında bir hayırsever tarafından kurulduğu için aslında camiinin adı Molla Efendi Camii ve Kadı Seyfullah Camii oalarak geçiyormuş. Mimar Sinan tarafından yapıldığı bile iddia ediliyor caminin. Burda bir mola vereyim ama bu camiyi bir başka yazımda yeniden ele alacağım çünkü burada TİKA’nın derhal düzeltmesi gereken büyük bir ayıbı var.

Sofya’nın merkezinde sizi Banyabaşı Camii diğer adıyla Kadı Seyfullah Efendi Camii karşılıyor.

Ve ardından şehrin merkezi yani bizde Taksim istiklal caddesi neyse Sofya’da da Vitoşa caddesinde buldum kendimi. Bu arada gezdiğim yerlerden önce şöyle kısaca bir Sofya’yı ve insanları özetleyeyim size.

Sofya yeşillikler içinde bir memleket. Şehrin içinde koca koca parkları sokaklarında asırlık ağaçları ile kendinizi şehrin içinde doğa ile baş başa buluyorsunuz. Bir yanda Sofya Şehir Parkı, bir yanda Loven park diğer yanda Borisova Garden Park öte yanda Kryestal Garden şehrin içinde ormanlık alanlar. Caddelerden sıkılınca kendini parka atık koca ağaçların gölgesinde serinleyip bir diğer caddeden kendini sokaklara atabiliyorsun. Huzurlu ve sessiz bir şehir Sofya.

Sokaklar yeşil ve sessiz

Sessiz demişken inanın insanları bile çok sessiz. İki gün boyuna yüksek sesle konuşan hiç kimseye rastlamadım desem doğru olur. Hatta insanlar öyle sessiz ki kuşlar bile insanlardan hiç çekinmiyor. Metro altgeçitlerinde insanların yanında yürüyen kuşlara da rastladım caddede baklarda oturan insanların neredeyse üzerine konacak kuşlara da. İnsanların sessizliğine kuşlar bile kayıtsız kalmamış.

Her yerde kadınlar çalışıyor.

Sofya çok temiz bir şehir. İnsanlar yerlere neredeyse hiç çöp atmıyor. Bu arada kaldırım süpürme, yaprakları toplama işlerini dahi kadınlar yapıyor şehirde. Tramvay sürücüsünden pazar esnaflığına kadar her yerde kadınları görüyorsunuz. Bu kadar çok çalışan kadını görünce şehirde ya kadın nüfusu çok fazla yada erkekler çalışmayı sevmiyor diye geçirdim içimden.

Sokaklarda araba ve insan sayısı çok az, sanırım nüfusu da az olsa gerek. Diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi burada da araç sürücüleri yayalara karşı çok saygılı. Yola adımınızı attığınız anda gelen araç duruyor ve size yol veriyor. Hızlı bile olsa sizi yolda gördüğü anda geçiş üstünlüğünü size veriyor. Ama tek fark araç sürücüleri birbirine karşı bu kadar saygılı değil. Araçlarında yolda birbirlerine karşı çok duyarsızlar. Birbirlerinin üzerine çıkacaklar zannedebiliyorsunuz.

Yollar demişken bir uyarıda bulunayım. Kaldırımlarda yürürken binalara çok yakın yürümeyin. Neredeyse tüm klimaların, klima suları üst katlardan yola damlıyor. Klima suyu hortumu diye bir anlayışları yok sanırım. Kaldırımlarda geniş su birikintileri görürseniz bilin ki bu üzerinize damlama hazır bir klimanın suyudur.

Bir konuda çok garibime gitti doğrusu Almanya’ya gittiğimde Türkçe konuşan birçok insana rastlamıştım yollara, hatta Viyana’da bile Türkçe konuşan yayalar vardı ortalıkta ama yanıbaşı komşumuz Burgaristan’da neredeyse hiç Türkçe konuşana rastlamadım. Banyabaşı camii çalışanı, İki Türk lokantası sahibi ve iki müşterisi ve turist olarak gezen iki kişi ışında Türkçe konuşan kimse duymadım, bulamadım. Lokantalarda kafelerde alışveriş merkezleri mağazalarda Türkçe bile var mı diye çok sordum ama bir tane bile az da olsa anlayanla bile karşılamadım.

Sofya devasa yapıları ile göze çarpıyor. Sovyet komünist döneminden kalma koca koca binalar insana adeta ne kadar küçük olduğunu işaret ediyor

Sofya devasa yapıları ile göze çarpıyor. Sovyet komünist döneminden kalma koca koca binalar insana adeta ne kadar küçük olduğunu işaret ediyor. Binaların yanından geçerken başınızı kaldırıp binaya baktığınızda adeta eziliyorsunuz. Şehir geniş caddeleri, meydanlara çıkan yolları ile komünizmin belgeleri taşıyor. Şehrin neredeyse tamamında elektrikli tramvaylar dikkat çekiyor. Bizde İstanbul’da yollardan sökülüp atılan bugün ne çok ihtiyacımız olduğunu fark ettiğimiz üstten tellerle elektrikli  tramvayla geniş caddelerin ortalarında şehrin her noktasına ulaşıyor. Yer altında da metro ağıyla ulaşımda hiç sıkıntı çekilmiyor. Caddelerde az araç görmemin sebebi de bu olsa gerek diye düşündüm ben.

Şehir geniş caddeleri, meydanlara çıkan yolları ile komünizmin belgeleri taşıyor. Şehrin neredeyse tamamında elektrikli tramvaylar dikkat çekiyor.
Heryerde kuruyemişciler bulunuyor

Çarşıda pazarda dikkatimi çeken birkaç noktada neredeyse üç sokakta bir olan kuruyemişçiler oldu. Ne çok kuruyemiş tüketiliyor ki bu kadar çok kuruyemişçi var diye düşünmeden edemedim. Tabii bir de güzellik ürünü satan mağazalar çok fazla. Almanya’da en çok karşılaştığım devasa DM marketleri burada aynı ad ve logoyla güzellik ürünleri marketleri açmış. Ben dolaştığım yerlerde 10 a yakın bunlardan gördüm. Diğer markalarla varın siz düşünün ne kadar çok olduğunu. Bir de işin ilginci kuyumcu hiç yok gibi Sofya’da. Merkezde bir tek Altınbaş marka bir kuyumcuya rastladım iki tanede merkeze uzak yerlerde kuyumcu gördüm o kadar. Gerçi insanların kolunda parmağında da altın neredeyse hiç yok gibiydi. Güzellik ürünlerine bu kadar düşkün bir milletin altına, takıya bu kadar uzak olması da başka bir ilginçlik. Giyim mağazaları ise çok demode kıyafetlerle doluydu, yüksek topuklu eski moda ayakkabılar satan ayakkabıcılar ise komik duruyor. Gerçi sokaklarda dolaşan insanların pek kıyafetle işleri yok gibiydi, pantolon çekleri pantolon boylarından uzun bir nesil var Sofya’da. Sanırım mağazalardaki o demode kıyafetler yaşlanan insanlar için.

Vitosha Caddesi gece başka gündüz başka

 

Gezip gördüğüm yerleri kısaca anlatacak olursam ilk Vitoşa caddesinden başlamalıyım. Dediğim gibi bizim İstiklal Caddesi benzeri bir cadde. Vitoşa dağını seyredebileceğiniz bir cadde burası. Hediyelik eşya dükkânlarının bulunduğu kafelerin yer aldığı ve gece hayatının en canlı olduğu nokta. Cadde üstünde kocaman bir kumarhane ve rezil barların eğlence merkezlerin sıralandığı gece olunca başka bir aleme dönüşen bir cadde. İşin özü şehrin en büyük özelliği gece hayatı. Alkolün ucuzluğu, kumarhanelerinin bolluğu, barlarda eğlencenin sınır tanımamazlığı şehrin bir başka yönü.

Kiliseleri ile de meşhur bir şehir Sofya. Hele ki Alexander Nevinsk katedrali adeta Bulgaristan’ın sembolü olmuş. Öyle ki google amcaya görsel aramasında Bulgaristan diye yazınca karşınıza haritalar kadar bu katedralin fotoğraflı çıkıyor. Altın kubbesi ve ihtişamlı görüntüsü ile şehrin turist kapanı adeta. Kilise denince aklıma ilk ibadet eden insanlar gelmişti doğrusu katedrale yaklaşırken ama içini görünce bundan sonra Kilise denince para toplama gelecek aklıma.

Alexander Nevinsk katedrali adeta Bulgaristan’ın sembolü olmuş. google amcaya görsel aramasında Bulgaristan diye yazınca karşınıza haritalar kadar bu katedralin fotoğraflı çıkıyor.

Düşünsenize her ikonanın her onlar için kutsal figürün yanında bir “Donation” yani bağış yazısı ve bir bağış kutusu var. Bir kilisenin içinde yaklaşık 10 ayrı bağış kutusu. Hatta öyle garibime gitti ki bir diğer kilisede içerde bir rahip midir kutsal kişimidir bilmiyorum bir ceset vardı.

Metal bir kıyafet muhafazası içinde camekanın içine konulmuş el kemikleri görünen bütün bir ceset, baş kısmında görünmemesi için kapatılmış ve üstüne onlar için kutsal bir kişinin fotoğrafı konmuş bir ceset. Ve bu cesetin baş kısmına gelen yerdeki bu fotoğrafın dibinde bağış için açılmış bir yarık. Bağışlarınızı bu cesedin başına atar gibi atıyorsunuz. Hani dini imanı para olmuş derler ya işte burası aynı öyleydi gerçi diğer kiliselerinin de hiç farkı yoktu.

Bağışlarınızı cesedin başına atar gibi atıyorsunuz. Hani dini imanı para olmuş derler ya işte kiliseler aynı öyleydi

Cumhurbaşkanlığı binasının avlusunda bulunan Rotunda Kilisesi yani yuvarlak kubbeli kiliseye de girdiğimde bir kez daha anladım ki burada kiliselerin işi sadece para toplamak.

Kilise = Donation yani Bağış…

Düşünün bir burası Bulgaristan’ın en eski yapısıymış ve içine girdiğinizde kilisenin orta yerinde bizdeki müze çıkışlarında incik boncuk satan dükkanlar gibi bir satış tezgahı vardı. Öyle böyle değil kilisenin üçte birinden fazlası bu alanda Hıristiyanlığa ait ürünlerin satışını yapan bir tezgah vardı. Komik bir durum yani. Gerçi bu kilise etrafı dolayısı ile de çok ilginç. Dört bir tarafı devasa binalarla çevrelenmiş ve binaların bahçesinde adeta yok olmuş bir kiliseydi. Eyüp camiinin etrafına caminin dört katı yükseklikte yapılar yapıldığını ve caminin ortada kaybolduğunu düşünün işte öyle bişey…

Nöbet değişimi heryerde aynıymış…

Cumhurbaşkanlığı binası demişken belirteyim oralarda gezinirken Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın asker nöbet değişim zamanına denk geldim. Aynı bizdeki Anıtkabirde yaşanan nöbet değişimi gibi, bir tabur asker uygun adımlarla gelip nöbetçilere yaklaştıkça ayaklarını doksan derece açıyla kaldırıp rap rap yere vurmasıyla nöbetçiye yaklaşıp yer değiştirmeleri bu ritülelin tüm dünyada aynı olduğu hissini verdi bana.

Tarihe sahip çıkmışlar

Serdika metrosu da güzel bir yer. Adamlar yer altına metro yaparken eski binalarla karşılaşmışlar ve şuan bu yapılar Serdika metrosu önünde yerin altında gezilecek bir alan haline getirip muhafaza etmişler. Eski saray kalıntılarının üstünden bahsettiğim devasa caddelerden biri geçiyor. Şehir bu kısımda iki katlı olmuş resmen. Görülesi bir mimarlı anlayışı.

Sanat Müzesi ve Etnografya Müzesi aynı binayı paylaşıyor. Eğer sanattan anlıyorsanız sanat müzesini gezmek için epey vakit harcamanız gerekiyor. Ünlü ressam Numan Küçük’e gönderdim müzede çektiğim fotoğrafları ve nasıl diye sordum aldığım cevap şu oldu: Bayaa klasik bir koleksiyon, iş var. Hemen yanı başında etnografya müzesi de gezilesi bir yer. Karşı çapraz binada da Arkeoloji Müzesi bulunuyor. Bina bizim medreselere benziyordu gerçi. Büyük ihtimalle Osmanlıdan kalan bir binaya çökmüşler.

Sofya’da en çok içimi acıtan yapı; Sofya’nın orta yerinde Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan tarafından yapılan Kara Cami bugün kilise maalesef.

Burada bir parantez daha açıp Sofya’da en çok içimi acıtan yapıdan bahsedeyim size. Sofya’nın orta yerinde Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan tarafından yapılan Kara Cami’den bahsedeyim. Tam bir Mimar Sinan şaheseri olan cami bugün Bulgaristan’da Sveti Sedmochislenitsi Kilisesi olarak hizmet veriyor. 1528 Mimar Sinan tarafından yapılan ve minaresindeki kara taşlara ithafen Kara Cami olarak adlandırılan bu camii 1903 yılında Bulgarlar tarafından bir Rus mimarın işgüzarlığıyla kiliseye çevrilmiş ve o günden bu güne kilise olarak kullanılıyor. İçinde hünkar mahfili bile duran camii içine yapılan duvar resimleri ve düzenlemelerle tam bir kiliseye çevrilmiş. Müslüman’ın gördüğünde içini yakan bir yapı doğrusu.

Gezilecek başka yerler derseniz, İvan Vazov Ulusal Tiyatrosu, TZUM alışveriş merkezi, Komünist Parti binası, Ulusal Kültür sarayı gibi devasa yapılarında da bir tur atılabilir.

Sözde antika pazarı. Tam bir turist kazıklama mekanı

Hee bir de Antika Pazarından bahsetmeden geçmeyeyim. Şu altın kaplamalı müthiş kiliselerin önündeki parklardan birinde her gün antika pazarı kuruluyor. Antika Pazarı adını duyduğumda gerçekten heyecanlanmıştım. Çok severim böyle şeyleri, hemen koşa koşa gittim. Tam bir hayal kırıklığıydı. Antika pazarı dedikleri yer adeta turist düdükleme pazarından ibaret. Tezgahların yarısı çin malı incik, boncuk, matruşka, babavanga figürleriyle doluydu. Geri kalanda eskitme süsü verilmiş yakın dönem takıları ile üç beş fotoğraf makinesiyle eski sokak tabelalarından ibaret.  Fiyatları ise tam turist avına çıkmış haydut fiyatlarıydı. Hadi ben bulamadım da diyelim sen buldun bir antika parça fiyatını sorduğunda İstanbul’da alacağının beş misli bir fiyat isteniyor. Korkunç bir Antika Pazarıydı anlayacağınız.

Jenski Pazar yani kadınların satış yaptığı pazar

Şehri diğer tarafında da Jenski Pazar yani Kadınlar Pazarı var. Bildiğiniz bizim meyve sebze pazarı. Tezgâhtarların çoğunun kadın olmasından dolayı bu ad verilmiş. Günlük taze meyve sebzeler buradan alınıyor. Her çeşit Pazar alışverişi buradan yapılıyor.

Bir konuda sizi uyarayım Sofya da yemek işi biraz sıkıntılı. Müslümalar tarafından işletilen iki tane lokanta bulabildim biri Banyabaşı Camiinin hemen çapraz karşısında Düzceli Mahmut Usta’nın işlettiği Olive Restoran diğeri Vitoşa caddesinin paralelindeki Hristo Botev Bulvarında Avrasia Restoran. İkisi de güvenerek yemek yiyebileceğiniz yerler. Ayrıca şehirde gezerken Bulgar mutfağı diye bir şey olmadığını da anlarsınız. Spagetti ve pizzayı almışlar kendi kültürleri gibi restoranlarına taşımışlar. Ne pizzaları pizzaya benziyor ne de spagettileri bir şeye benziyor. Tarator dedikleri soğuk çorbaları bizdeki bildiğiniz cacık. Kebabımızı almışlar Kebabçe yapmışlar, tavuk çorbasını Pileşka. Salatanın üstüne peynir rendeleyip adına da Shopska demişler. Anlayacağınız özel değişik bir yemekleri yok. Tabii siz de benim gibi domuz eti yemiyorsanız.

Banyabaşı Camiinin hemen çapraz karşısında Düzceli Mahmut Usta’nın işlettiği Olive Restoran
Vitoşa caddesinin paralelindeki Hristo Botev Bulvarında Avrasia Restoran

 

Tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi burada da putperest bir nesilden gelen insanlar sokakları caddeleri bilimum parkları heykellerle donatmış durumda. Kafanızı nereye çevirseniz heykellerle karşılaşırsınız. Küçüklü büyüklü onlarca heykel her yeri süslemiş durumda. Bir de her yerde  bir sokak sanatçısı ile karşılaşa bilirsiniz. Gerçekten çok başarılı performansları olan sokak sanatçıları ile hem de. Sokaklarda belediyelerin sunduğu hizmetle seyyar kitap tezgâhları da dikkatimi çekti Birkaç ayrı noktada sahafların satış yaptığını görmek keyif vericiydi.

Her yerde  bir sokak sanatçısı ile karşılaşa bilirsiniz. Gerçekten çok başarılı performansları olan sokak sanatçıları ile hem de.
Tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi burada da putperest bir nesilden gelen insanlar sokakları caddeleri bilimum parkları heykellerle donatmış durumda.
Seyyar kitap tezgâhlarını ve birkaç ayrı noktada sahafları görmek keyif vericiydi.

Bu arada uzun bir yazı olduğundan okuyan olup olmadığını da merak etmiyor değilim. Hadi eğer okuduysan yorum kısmına anlamsız üç cümle yazar mısın. Ben senin okuduğunu anlayayım yorumu görende şaşırsın kalsın.

Sonuç olarak Sofya çok az bir para harcayarak iki günde gezilebilecek, fiyatları uygun bir şehir. Vize sorununu çözebilseniz bir hafta sonu gidin gezin ve görün derim

Tevfik YAZICILAR

01 Temmuz 2017

7 Replies to “2017 Bulgaristan Sofya Gezi Notlarım”

  1. Harika bir yazı olmuş Teyfik abi, çok yararlı buldum, yüreğine sağlık. en kısa zamanda gitmeyi düşünüyorum. Yakın rotlarla ilgili paylaşımlarını bekleriz

  2. Elinize sağlık emek verip yazmışımız çok güzel ancak heykel yapmayı putperestlik görmeniz yanlış

  3. Heykellerin yapanlarin putperest oldugu bilgisi nerden geliyor anlayamadim hemde tum avrupaya soyluyorsunuz
    Tamamen irkci yaklasim bu yuzden yazdigini okumaya harcadigim zamana acidim.

  4. İki gün sonra Sofya’ya yola çıkıyoruz. Oldukça ayrıntılı bir anlatım olmuş. Ellerinize sağlık. Eleştirel dozunuz bana fazla keskin geldi ama tabii sizin tercihiniz. Emeğiniz için teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.